Odamı özleyeceğim aklıma gelmezdi. Yatağımı, masamı hatta yalnızlığımı paylaştığım bu duvarları... Belkide özlediğim şey rahat bir nefes almaktı. Aklımın almadığı şeylerden, bu içinde bulunduğum bataklıktan uzaklaşmam lazımdı. Belkide eve değilde gizli yerime gitmeliydim. Özgürce savrulmalıydı bedenim. Tutsaklığımdan birazda olsa kurtulabilirdim. Dans ederek rahatlamam lazımdı. Camdan izlediğim eşsiz deniz manzarası ve kulağıma gelen dalganın sesleri beni yatıştırmıştı. Savrulduğum bu oyunda beni yatıştırabilen bir şeylerin olması güzeldi. Buruk gülümsemem bundandı. İçimdeki kararmış hissiyattandı. Onun yüzündendi. O ve babası yüzünden. Ve beni doğurmuş kadının. Her geçen gün acım dinmemiş, kabuk tutmamıştı. Akan gözyaşım hayatın acımasızlığı içindi. Babam içindi. Aile olamamız içindi. Göğsümde dindiremediğim bu yangın içindi. Göğsümdeki yangını söndüremeyecek gözyaşları, o zaman ne işe yarardı?
Cama yansıyan bu silüet her gün bana daha yabancı geliyordu. Yeni bir iz vardı artık yüzümde. Sol yanağımı kaplayan kızarık hala sımsıcacıktı. Acımıyordu ama. Belkide alışmıştım acıya. Ringde olanlar ve ona attığım küçük bir yumruğun karşılığıydı. Vurulduktan sonra ki ikinci boşluğumdu sanırım. Daha önce beni dövdürmüştü ama kendisinin bana vurması daha acıtmıştı. Hiçbir şeye benzetemediğim yeni bir acıydı. İçimden kopan parçalar cam kırığı gibiydi. Keskindi... Bir o kadarda can yakıcı. Belki geç fark ettim veya geç kabullendim. Bilmiyorum. Bana yaşattıklarından çok onun bunu yapıyor olmasıydı. Nezih' in bana attığı tokat, kabullenemediğim gerçekleri gün yüzüne çıkarmıştı. Dokunduğu her yerim yanarken yaptığı her hayvanlıkla bunu berbat ediyordu. Saçmalıktı. Bana vuran kişiye duyduğum bu tutum saçmaydı. Aptallıksa bunu biliyor olmaktı. Bile bile yanmaktı.
Eve dönüşüm hiçbir zaman mutlu sonla olmamıştı. Benim mutlu sonum yoktu. Eksiktim hep. Belli etmesemde eksiktim işte. Kendime yaptığım itiraflarla iç sesim haklı olup bana sırıtmıştı. İç sesini öldüren bir katil olabilirim. Tam bir cadaloz. Ya da gerçekler çok acımasızdı. İlk seçeneğe inanmak istiyorum yinede. Beni bıraktığı için şaşırmıştım aslında, depo evine getirip evde benimle bir maç yapacak gibi duruyordu. Öfkesi elle tutulurcasına belli oluyordu. Benim kadar öfkeli ve nefret içinde olması beni dahada sinirlendiriyordu. Haklı olan bendim. Bunları yaşaması gereken ben değildim. Babama yapılan ihanetin günah keçisi ben olmamalıydım.
*
Güneş tam tepedeydi. Güneş gözlüğü takmalıyım kesinlikle. Ama bundan daha önemli bir sorunum vardı. Sabahdan beri uğraştığım suratım hala bir boka benzememişti. Fondoten manyağı yaptığım suratımdaki iz hala ben burdayım dercesine sırıtıyordu. Güç bela kapatabilmiştim kızarıklığı. Saçlarımı salık bırakarak yanağımı örtmesini sağlamıştım. Ne olur olmaz böyle dursun diye homurdandım. Hergün düzenli olarak küfrettiğim formaları üzerime geçirdiğim gibi salona indim. Şahane masa ve şahane ailem annem dışında tabi masada yerlerini almıştı. Şimdi düşündümde çekirdek aile oldığumuza göre annem dışında geriye bir tek babam kalıyordu. Benim tek ailem oydu. Tam bir trajedi. Uzun zamandır hasret kaldığım masaya hemen kuruldum ve ağzıma salamları doldurdum.
"Sanada günaydın kızım"
"Gonaydon" ağzımda yemek varsa anca bu kadar konuşabilirdim.
"Nasıl geçti kamp ve neden bize bundan önceden bahsetmedin."
"Unutmuşum baba kusura bakma. Önemli bir şey değildi zaten sıradan bir kamp."
"Öyle olsun bakalım." babam tatmin olmasada uzatmaması işime gelmişti. Yemekleri ağzıma tıkıştırırken annemin sesine kulak vermedim. Her zamanki gibi yokmuş gibi davranacaktım. Masadakileri silip süpürdükten sonra Ayla'nın tehditleriyle yüzüm gülmüştü. Sayamadığım arama ve mesajları bugün benim kabusum olacaktı. Meraktan ölmediyse beni gebertecekti.
'Merak etme iyiyim' kısa bir mesajın karşılığı kocaman bir küfürdü. Terbiyem müsaide etmiyor okumaya. Bunu benim demem küfürün büyüklüğünün kanıtıydı. "Simay annen bir şey sordu sana" babamın ikaz edici sesi ile gözlerimi telefondan ayırıp babama döndürdüm.
"Ha?" yine ne zırvaladı bu kadın diye içimden geçirirken sesiyle yüzümü buruşturdum. Onu görmek içimdeki nefreti kusma isteği yaratıyordu. Bir annenin sesi ninni gibi gelirdi hani? Diğer annelerle tek bir ortağı olabilirdi o da söyledikleriyle insanları uyutmaktı.Bir ninni gibi.
"Duymadım" ağzıma zeytin attım. Konuşmak istemiyordum çünkü. Keşke başka bir şey atsaydım ağzıma.
"Boşver canım ben alıştım artık. Beni duyduğu yok zaten." sinirli gözlerimi ona çevirdiğimde rahatsızca kımıldadı. Korktun mu annecim? Gerçekleri söylememden korktun mu? Gözlerimi ondan çekip önüme döndüğümde babam ceketini alıp ayağa kalkmıştı. Buraya kadar her şey normaldi. Belindeki silahı görene kadar tabi. Gözlerimi irice açtığımda bir kaç kez kırpıştırdım. Babam ve silah. Ne alaka abi?
"Baba sen silah mı taşıyorsun!" sesimdeki şaşkınlık ve endişeyi anlamıştı ki hemen sıcacık eli yanağımı buldu. Nezih'in vurduğu yanağımı okşarken birazda olsa acımı dindirmişti. Okşadığı elini tutup ellerimizi kenetledim. Gözlerinin içine baktığımda benim için endişelenme diyen bakışı hala sürüyordu. Gözlerinde başka bir şey daha vardı ya da ben kuruntu yapıyordum. Bir şey anlamak istercesine gözlerimi kırpmadan ona baktım ve bakışlarını kaçıran babam oldu. Bunu sevmemiştim. Gözlerini kaçırmasını sevmemiştim. İçimi kaplayan korkuyı bastırmaya çalıştım. Gülümseyerek bana baktığında buruk bir gülümsemeyle babama karşılık verdim.
"Sorun yok meleğim. Herkes taşıyor bu aleti . Endişelenecek bir şey yok." şakaya vurarak söylemişti bunu. Ama silahtı bu, şakası olmayacağını çok iyi öğrendiğim şeydi.
"Nasıl yok ya.Sen hayatında silah taşımış insan değilsin şimdi nereden çıktı bu! Sakın benden bir şey saklama baba.Eğer saklıyorsan..." benim gibi sende benden bir şey saklıyorsan. Söylemeye hakkım olmayan cümleyi tamamlayamadım.
"Bir şey saklamıyorum Simay. Abartılacak bir şey yok. Ben bir iş adamıyım ve bir sürü rakibim var. Sadece tedbir amaçlı. Anladın mı meleğim sadece tedbir. " elimi sıkıp bana sıkıca sarıldığında boynuna sıkıca sarıldım. Nadir yaptığım bir şeydi bu. Ne kadar seversem seveyim belli edemezdim sevdiğimi. Babamın dediği gibi yabani bir şeydim sanırım. Nadir anlardan biriydi buda. Babama sarılırken kokusunu içime çektim. Doyamadığım kokusu üstüme sinsin istedim. Bir kaç gün görmedim diye baba kuzusu olmuştum. Ana kuzusu değil yalnız baba kuzusu. Bende her şey tersti.
"Dikkatli ol sakın onlara pabuç bırakma baba. Hepsini halt et:) " babamın kahkahası ile neşem yerine gelmişti.
"Bende öyle yapacağım zaten benden sonrada sen onlarla baş edeceksin. Babasının kızısın sen bunu unutma. Pes etmeden çalışacaksın, ailen için şirket için kendin için..."
"Baba.."
"Dinle beni. Biliyorum bu konular hoşuna gitmiyor ama konuşmamız lazım bunları." sözünü tam kesecekken beni durdurmıştu. Şimdi bunları konuşmak nereden çıkmıştı. Sabah sabah öğüt kotam hızla artarken babam konuşmaya devam etti. " Senden başka güveneceğim kimse yok biliyorsun annende bu işlerden anlamaz." ikimizde anneme baktığımzda alınmamışa benziyordu. Babam haklıydı annem olacak Hande şirket işlerinden anlamazdı. Anladığı tek şey dernek işleri ve giyim kuşamdı.Şirketi ona teslim etse babam, bir güne kalmaz iflas bayrağını çekerdi. O potansiyele sahipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFGEN|Gardımı düşüren(Askıya alındı)
Genç Kurgu... "Nezih sana bir şey soracağım ama bana doğruyu söyleyeceksin" "Söz veremem güzelim" "Bir kere..." son bir umut parçasıyla "Bir kere söz ver" dedim. "Sor hadi" sesinde her an vazgeçebili...