Kulübeme döndüğümde neredeyse akşam olmak üzere. Asıl amacım dışında da konuşulması gereken derin mevzular birbirine eklenerek uzadıkça uzadı. Ve ben çok karamsar ve derin düşüncelere saplandım. Yanımdaki dostum da bana benzer. Yaşadığımız bu ufacık ülkenin sürekli tehdit altında olması o kadar can acıtıcı ki! o bilinen, kötü dünya her şeyi yutmaya hazır ve hiç doymayan bir canavara benziyor. Bir fırsatını bulursa da biz onun için oldukça kolay ve ufak bir lokma olacağız. Ama ülke halkı olarak bizim sağlam kararlarımız ve asla taviz vermediğimiz insani değerlerimiz var. Bunda da sonuna dek azimliyiz. Mutsuz ve hiç olarak yaşamaktansa yok olmak daha iyi diyoruz. Canım oldukça sıkkın duyduklarımdan dolayı. Kötü dünyaya yine gitmek zorunda kalan görevli grubumuzdan duyduklarım, önceki haberlerden daha berbat. Sözüm ona yaşadıklara yere dünya, kendilerine insan diyenlerin içinde bir kaos başlamış. En temel insani ihtiyaçlarını gideremeyen kalabalıklar, bazı değerleri bir yana atıp iç güdüsel ve biraz da vahşi davranmaya başlamışlar. Bunun en önde gelen nedeni de açlık imiş. İnsanlar ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar yarı aç yarı tok ve sefalet içindeymişler. Çoğu iş yeri iflas ediyormuş. Doğaya saygı duymamanın, kaynakları bilinçsizce kullanmanın bu sonucuna hiç şaşırmıyorum. Küresel kriz her yerde tüm gücüyle insanlığı ezmeye devam ediyor, ülkemiz hariç. Ödenemeyen faturalar, kışın ısınamamak, giyim ihtiyaçlarının giderilememesi, dengesiz ve yetersiz beslenme yavaş yavaş insan neslini zorlamaya başlamış. Doğal olarak da ayakta kalmak isteyen kişiler, bunu yapabilmek adına her türlü doğru veya yanlış yöntemi kullanıyor şu an. Hafiften ilkel dönemlere dönüş başlıyor gibi bence. Medeniye denen şey, herkese eşit sunulmadığında böyle felaketlerin yaşanması kaçınılmaz. Az bir kesimin kaymağını yediği o dünya gittikçe cehenneme dönüyor. Ve yeni yeni başlayan kaos gittikçe güçlenecek. Kimin kime gücü yeterse mantığı geldiğinde de şiddet olayları zirve yapacak. Biliyorum ki aç kalan insan her şeyi yapar. Öğrencilik yıllarında okuduğum Sefiller'in ön sözünde de bu düşüncemi destekleyen sözü, yazar öyle güzel özetlemiş ki! ''Medeniyet denen şey devam ettikçe, anlattığım olaylar yaşanmaya devam edecektir.'' Ve gerçek anlamda kendini insan hissedenlerin oturup düşüneceği çok ayrıntı var bu konuda. Fakat, azınlık ve çoğunluk arasındaki bu uçurum var olduğu sürece eşitlikten asla söz edilemeyecek. Bizim ülkemizde yaptığımız en güzel şey bu eşitlik olayı. Hırslarımızdan arındığımız için içimizde daha fazlasını isteyen yok. Ben, en olacağım diyen yok. Kraliçemiz bile bizimle aynı standarda sahip bir kulübede yaşıyor. Her şey şeffaf ve kayıt altında. Her kararımızı birlikte alıyoruz. Üretiyoruz ve aramızda değiştiriyoruz bunları ki açlık da yok bizde. Isınma doğal ve doğaya zararsız. Kurduğumuz yel değirmenleri sayesinde rüzgar gücünden yararlanarak ürettiğimiz elektriği kullanıyoruz. Atıklarımız toksik değil. Gıda artıklarını toprağa gömüp gübre haline gelmesini bekledikten sonra kullanıyoruz. Kimyasal ürünler ülkemize giremez. Hayvana değer veriyoruz ve doğal döngünün içindeki önemini biliyoruz. Ülkemizdeki çoğu kişi vejetaryen ve sanırım yakında hepimiz öyle olacağız. ''Can '' kavramı biz de çok kutsal. Ve her canlının yaşam hakkı olduğuna inanıyoruz. Hem yumurta, süt ve süt ürünleri oldukça yeterli. Bunların yanı sıra gerçek dünyada pahalı diye alamadığımız sebze ile de oldukça sağlıklı beslendiğimize inanıyoruz. Dalından koparıp yediğimiz meyveler ise harika. Aracı yok, komisyon yok. Sadece yaşamak için aramızda değiş tokuş yapıyoruz. Haaaa! İşte bu yüzden bizim ülkede zam diye bir şey de söz konusu değil. Çünkü rant odaklı değiliz. Her nimet insanca yaşayacak kadar. İşte bunların hepsi bir araya geldiğinde bizim yaşadığımız huzur ve rahatın temelini oluşturuyor. İçimizde kaygı denen şey o kadar az ki! Aç kalacak mıyım, işten atılacak mıyım, zam gelecek mi, nasıl ödeyeceğim, acaba beni kandırıyor mu, yalan mı, kışı nasıl geçireceğim diye bir tasamız yok. Büyük saygı gösterdiğimiz doğa, bize her nimeti cömertçe sunuyor. Ülkemizin hemen dışındaki ormanımızın düzenli bakımını yapıyoruz, sürekli ağaçlandırma çalışmalarımız var. Kurumaya yüz tutmuş, artık umut kalmayan ağaçları kesiyoruz kış için. Ama kesilen her ağacın yerine en az yirmi tane dikiyoruz. Çocuklarımızı da düşünmeliyiz. Ve öyle bir gün gelecek ki diğer dünya kendini tamamen bitirdiğinde yeni dünya bizimle başlayacak. Bu düşüncenin önemi ile sarılıyoruz sorumluluklarımıza. Bu düşünceyle olabileceğimizin en iyisi olmaya çabalıyoruz. O kadar zıt yönlerdeyiz ki diğer dünya ile! Zaten artık nefret sözcüğü de yavaş yavaş azalıyor aramızda. Çünkü istediğimiz yaşamın tadındayız. Öyle bir gün gelecek ki o sözcük sadece eski bir anı olarak yerini alacak bizde. Bu arada ilk bölümlerde sık tekrarlansa da siz onu bize ait bir küfür olarak değerlendirin. Çünkü biz bu yaşama kolay erişmedik. Çok üzüldük, çok kullanıldık, çok yalnız bırakıldık, çok çaresiz kaldık. Biliyorum ki küfür en iyi deşarj yoludur bazen. İnsan içindeki acıyı atar, rahatlar, boşalır. Biz de neredeyse iki dünya yılına yakın bu temizliği yaptık ve artık içimizin temizlendiğine inanıyoruz. Eskisi gibi asık suratlı bile değiliz, hafiften gülümsemeler bile başlıyor bizde. Ülkemiz her geçen gün daha efsane günler yaşayacak, buna eminim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.
Ciencia FicciónBiz bir süre bilinen dünya içinde yaşamış ve asla umduğunu bulamamış insanlarız. Yakalandığımız sendrom da belli: Nefretiya! Anlamı, yaşamda umduğunu bulamayan kişilerin yaşadığı aşırı mutsuzluk hali ve onun sonucunda ortaya çıkan değişik bir hastal...