Kıskançlık, önceki yaşamımda çoğu kişiye konduramadığım biz özellik. Hani bir söz vardır ya, herkes karşısındakini kendi gibi bilirmiş diye, sanırım o durum söz konusu. Onca sevmeye çalıştığım kişilerin benimle aynı duyguyu yaşamasını beklerken bazen gördüğüm ama göz ardı ettiğim bir hal bu. Ama bunda da haklı olduğumu sanıyordum çünkü, bunu yaşayanların bir kısmı bana oldukça yakınlardı. Kendi ailemden birilerine bu huyu yakıştıramadım uzun süre. Ya ben çok saftım ya da onlar çok kötüydüler. Bu yüzden de uğradığım zararın haddi hesabı yok. Onlar kendilerince uyanık geçinip benim olan çok şeye el koydular, maddi anlamda. Salakça sustum çoğularına göre ama çok üzüldüm de nedeni onların gözünü bürüyen para değildi. Ben en çok aynı kanı taşımama rağmen yok sayılmaya, dışlanmaya üzüldüm. Aynı kadın iki çocuğa sahip, birini kabulleniyorken diğerini kendi kaderine terk ediyordu. Böyle durumlarda ben o kadının annelik duygusunu sorgularım hem de dibine kadar! Bana yaşattıklarını nasıl bana layık gördü, aylarca karnında taşıdığı halde benden nasıl vazgeçti, ara ara da olsa beni hiç mi düşünmedi, içi nasıl rahat etti ve sonunda nasıl benim onları reddetmemi kabul etti? Daha o vakitler doğurmanın bir şeylere yetmediğini acı acı görüp anlamıştım. Bazen bazısı kendi doğurmadığına evlat diye canı gönülden sarılırken bazısı da kendi doğurduğunu kabullenmiyor. Adaletine yandığımın dünyası! Eşitlik varken neden çoğu zaman bir taraf kayırılıyor? Uzaktan biri olup da bunu bana yapsa asla bu kadar etkilenmem. El derim sonuçta ama kendimden biri olunca oldukça zor. Keşkelerim de epey bol oldu. Örneklerini çok gördüğüm, birbirlerine destek olan aile fertlerinin bulunduğu ailelerden olsam ne hoş olurdu. Aradaki bağ yüzünden ben konduramadım bunu onlara ama meğer oluyormuş böyle şeyler. İnsanın en güvendiği ailesi böyle olursa dışarıdakiler ne yapmaz. Onlar benden kolayca geçmişken benim onları yok saymam çok zor ve sancılı oldu ama başardım, başarmak zorundaydım. Ben böyle bir şey olamaz diye onlara yakın durdukça onlar canımı yakmaya devam ettiler. Yaptıklarını anlamayan bir salak olarak baktılar bana hep. Ve bir gün yine yüreğim sızlaya sızlaya onlardan ayrıldım hem de bir daha görmemecesine. Acı veren durumlardan uzak durmak nispeten çekilen sıkıntıyı azaltıyor. Kabul ettim ki kardeşim beni kıskanıyor, annem de onun tarafında. Neyimiz varsa hepsi benim olsun diyen, tam da nefretlik dünya profiline uyan bir kardeşim varmış benim meğer. Bir kenara çekilsem de ara ara yaptıkları bana ulaşmaya devam etti. Hadi o öyle diyelim, annem neden ona çanak tutuyordu? Sanırım eski kültürün etkisinde onu kendine yaşlılığında bir güvence olarak görüyordu ama ne acıdır ki o da umduğunu bulamadı. Fakat pişmanlık duymadı ve ona inanmaya devam etti, hala da öyle. Bunun sonucunda da kötü günlerin dibine indikçe indiler. Ben, hiç karışmadım son durumlarına çünkü önceden ne kadar uyarsam da beni dinlemeyen ikisine artık dayanamıyordum. Ne onları görmeye ne de duymaya gücüm kalmıştı. Nakiti bitirdiler kısa sürede ve sıra gayrı menkullere geldi ve tam da bu noktada onları bağladım. Hisseli yerlerin satılabilmesi için bana ihtiyaçları vardı ve ben onlara karşı durdum, hiçbirini satamadılar. Ardından bu ülkeye geldim ve onlar tamamen maziye karıştılar. Artık ne halde olduklarını bile umursamıyorum. Sonuçta bile isteye o batağa saplanmışlardı. Bize sığınan ufak kız farkında olmadan çoğu bastırdığım düşünceyi hortlattı bende. Özellikle onun bizimle beraber olmasını istemem. Hiçbir şeyim olan çocuğun haline üzülürken beni doğuran kadının zor zamanlarımda nasıl rahat ettiğini anlamıyorum. Kurabildiğim tek bağ, insanın doğasındaki iyilik duygusunun değişik miktarlarda olması. Bazıları iyiliği sadece yakın çevresine gösterdiği davranışlar olarak algılar ama ona bakılırsa ben de yakınım beni doğuran kadına. Demek ki benim anlayamadığım başka bir şey baskın gelmiş beni dışarıda tutmasına. Sanırım o yakın kavramını iyice daraltmış, tek çocuğa indirmiş.
-''Offfff! Offff!'' çekiyorum derin derin. Bu halim eşim ile ufaklığın dikkatini çekiyor bana bakıyorlar. Bense şaşkın şaşkın onlara gülümsemeye çalışıyorum. Ama çok şirinler şu an karşımdaki koltukta halleri. Ufaklık ilk andan beri güvendiği kadınıma sokuluyor sürekli. Gül de her seferinde onu şefkatle bağrına basıyor. Çocuk temizlenince pırıl pırıl parladı adeta. Saçlarının açık kumral rengi çıktı ortaya. Gül, saçlarını düzgünce örüp ucuna nereden bulduğunu anlayamadığım renkli tokalar bile takmıştı. Bu da yetmemişti karıma, dün gece uyumadan birkaç kıyafeti çocuğa göre düzeltmişti. Ufak kızın üzerindeki kırmızı elbise ona o kadar yakışıyor ki! Yanakları al al olmuş sobanın sıcağında, gözleri iri iri açılmış bize bakıyor. Gül'ün de yüzünde kaygılar görüyorum, durumu kurtarmam lazım:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.
Science-FictionBiz bir süre bilinen dünya içinde yaşamış ve asla umduğunu bulamamış insanlarız. Yakalandığımız sendrom da belli: Nefretiya! Anlamı, yaşamda umduğunu bulamayan kişilerin yaşadığı aşırı mutsuzluk hali ve onun sonucunda ortaya çıkan değişik bir hastal...