Hava biraz serinlemiş olsa da akşam yemeğimizi verandada yemeye karar veriyoruz çünkü kısa bir süre sonra bu keyfi yapamayacağımızı biliyoruz. Akşamın ilerleyen saatlerinde varlığını oldukça hissettiren rüzgar bas bas bağırıyor kışın geldiğini. Gül,karşımda oturuyor sırtına aldığı şalına sarınmış bir halde. Ona sormak istediklerimi daha fazla içimde tutamıyorum:
-''Sence bebek güze mi, yani Can ile Su'nun oğlu?''
-''Evet çok tatlı bir şey.''
-''Bana neden öyle gelmedi? Kırmızı, buruşuk suratlı bir ihtiyara benziyor.''
-''Aha ha ha! Evet haklısın ama bebekler ilk doğduklarında böyle olurlar. Sonradan asıl hallerini alırlar. Mesela rengi açılır, doğum şişlikleri gider ve güzelleşirler.''
-''Hmmm! Bizimki de mi öyle olacak?''
-''Evet. Biz de doğduğumuz ilk günler öyleydik.''
-''Çok ilginç ya! Ben sanki hiç bebek olmamış gibi görüyorum kendimi, sanki hep böyle yetişkindim.''
-''Bu da gayet doğal. Sen o günleri hatırlayamazsın ki.''
-''Pekiyi bizimki doğduğunda ben de Can gibi ona hayran hayran bakacak mıyım? Çünkü Can benim garip bulduğum bebeğe çok şirin dedi.''
-''Ona da evet. Çünkü anne ve baba olarak bizden bir parça olduğunu bildiğimizden bize çok şirin ve güzel gelecek bebeğimiz. Hani derler ya, kargaya yavrusu şahin görünürmüş. Ona benzer bir şey.''
-''Anladım.'' desem de bazı şeyler yaşanmadan anlaşılmıyor ki! Ve yine aklım çocuğumuzun neye benzeyeceğine takılıyor. Eşime bakıyorum, eğer ona benzerse çok zarif yüz hatlarına sahip tatlı bir şey çıkar ortaya. Fakat bana benzerse biraz kaba saba, yontulmamış gibi bir şekil olacağına eminim. Gül, lokmasını çiğnerken bu dalgın hallerimi görüyor ve soruyor:
-''Sen yine hangi derin sulardasın?''
-''Çocuğumuzun neye benzeyeceğini tahmin etmeye çalışıyorum, umarım sana benzer.''
Gül, sevgiyle gözlerime bakıyor ve tatlı tatlı konuşuyor:
-''Ben senin güzel kalbini, dürüstlüğünü, ince düşünüşünü almasını isterim. Görüntü tek başına yeterli değil ki.''
Bu laflar, yüreğimi okşuyor, onun beni şımartmasına bayılıyorum. Yaşamının çok uzun bölümünde sevilmemiş, yok sayılmış, ihanete uğramış bir adam olarak bunlara ihtiyacım var.
-''Sen harika bir kadınsın ve senin eşin olmaktan çok mutluyum.''
-''Ben de!'' diyor yine en dayanılmaz bakışlarını bana gönderen kadınım.
Yaşamın öyle hoş bir dengesi var ki! İki yarımın bütünleşmesine şans tanıdığında ortaya çok dehşet paylaşımlar çıkıyor. Gül, gerçek hayat konusunda benden biraz daha değişik bilgilere sahip. Konuştukça veya bir şeyler yaşandıkça bunlar ortaya çıkıyor. Ben onu akademik bilgilerimle desteklerken o da beni pratik yaşanmışlıklarla güçlendiriyor. Yani o bana hayran ben ona! Böyle bir evlilik de inanın tadından yenmiyor. Ha, bu arada yemeğimiz bitiyor. Kışı anımsatan rüzgar artıyor, eşim hızlı hızlı masayı toplamaya başlıyor. Ben de onun yardımcısı. El birliği ile yapılan her iş çabuk ve kolay. Pasaklı ve Dertli'yi de kulübemize alıp kapımızı kapatıyorum ve bu ana bayılıyorum. Tüm sevdiklerim yanımda,huzurla yuvamıza çekiliyoruz. Dünyada paranın alamayacağı duyguların olması ne de keyifli. Mesela bir adamın huzuru yoksa veya sevgiyi yaşamıyorsa istediğiniz kadar para verin, yaşamadıkça boşuna. Zaten maddenin kişiye verdiği sahte mutluluk hep geçici olmuştur. O anın heyecanı ile belki kalbiniz pır pır yapar ama çabuk geçer. İnsanın doğası böyle. Ancak doğa üstü dediğim tılsımlar dediklerim bizi sonsuza taşır. Aşk gibi, bağlılık gibi,sevmek gibi. Bunlar bana göre hiçbir vakit bildiğimiz dünyaya ait değildi. Çok daha sihirli, çok daha değerli ve herkesin yaşayamadığı şeyler. Dünyanın çok üstünde bir yerden insanların keşfetmesi için verilmiş harika duygular. Ne yazık ki çoğu da bunların gerçeğini yaşayamıyor çünkü çeldirici güçler de verilmiş bunlarla beraber. En güçlüsü de para. Pek çok insan paranın her şeye yeterli olduğunu zanneder. Tamam, gerçek dünyada parasız bir şey olmadığını kabul ediyorum ama asıl sıkıntı onun insanı geçmesi. İşte o vakit felaketler başlar ki şu an eski dünyada yaşanan da tam bu durum. Para diye dünyayı yok ettin diyelim. Oksijen kalmamış bir dünyada para ne kadar işe yarar? Su kaynaklarını kurutmuşsun mesela, satmışsın para diye. Ve bir an bir yudum suya muhtaçsın, o vakit ne olacak? Yine kendimi kaptırdığım deli düşüncelerin içinde debeleniyorum. İnsan düşündükçe daha derinlere saplanıyor ve sonrası çıkmaz sokak, çok daraltıcı oluyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.
Ciencia FicciónBiz bir süre bilinen dünya içinde yaşamış ve asla umduğunu bulamamış insanlarız. Yakalandığımız sendrom da belli: Nefretiya! Anlamı, yaşamda umduğunu bulamayan kişilerin yaşadığı aşırı mutsuzluk hali ve onun sonucunda ortaya çıkan değişik bir hastal...