İnsan çocuğu olana dek kendi çocuk kalıyor ve bir gün çocuk sahibi olunca birden büyüdüğünüzü görüyorsunuz. Ardından çok şeyi, hatta sizi önceden pek ilgilendirmeyen konuları bile düşünmeye başlıyorsunuz. Sanırım kişi bu şekilde ebeveyn oluyor. Daha bebeğim dünyaya gelmeden kapılıyorum bu endişelere ben. Nasıl yaşayacak, nasıl bir geleceği olmalı ve kötülükten nasıl korunmalı? Durum böyle olunca peş peşe ekleniyor kaygılar, e baba yüreği sonuçta! Hemen sonra endişelerim ve dün kraliçe ile yaptığımız toplantı arasında bağ kuruyorum. Her ne kadar ilk bakışta birbiriyle çok ilgisiz görünse de aslında o kadar ilişkililer ki! Ülke güvenliği, kötülüğün yaşanmaması, değerlerine sahip çıkan insanların var olmasının hepsi benim çocuğumun ve bu ülkedeki çocukların en değerli geleceği. Ve biz şimdiden bunu sağlamalıyız. Yine aklım eski dünyaya kayıyor. Neleri, kimleri görmedik ki orada! En tehlikelisi de sadece kendi yararını düşünüp diğerlerinin felaketine neden olan tipler. Bunları satın almak için öyle çok büyük rakamlara gerek olmaz bazen, huyu gereği oldukça düşüğe de razı olurlar. Yeter ki eline diğerlerinden fazla bir şey geçsin! Ailesini bile satar bu kişiler! Durum böyle olunca doğaymış, adaletmiş, hakmış, iyilikmiş gibi değerler bulunmaz onların sözlüklerinde. Sadece ben odaklı olduklarından hiç düşünmeden her şeyi harcayabilirler. Bizim bu ülkeyi kurarken ilk amacımız buna yol açan hırslarımızdan kurtulmaktı ve başardık. Dünkü önerimde kraliçemizi düşündüren asıl önemli durum buydu. Ya oluşturduğumuz ekiptekiler veya içlerinden bir yeniden bu hırs denen hastalığa kapılırsa! O vakit bizim ülkemizin de bir anlamı kalmaz. Kraliçemize hak vermiyor değilim ama belli mantık kuralları içinde uygulanırsa ülkemizin faydasına olacak bir girişim olacak önerim. Çünkü bir insanı veya kötülüğün her türünü anlayabilmek için onların bakış açısından duruma yaklaşmak gerekir. Tamamen doğru ve dürüst bir kişi kendi mantığı ile onları anlayamaz. Onların akıllarından geçenleri, düşünemez. Bizim anlamamız gereken nokta da bu. Onlarla baş etmek istiyorsak onların nasıl düşündüklerini bilmemiz lazım. Yoksa, sürekli halinden şikayet eden kişilerin gelip bizim ülkemizin de içine etmeleri çok sürmez. Nereden estiyse bu kaygılarım arasında bir vakitler büyük annemden dinlediğim kısa bir anlatı geliyor aklıma:''Bir karga varmış, yuva yapmış, yumurtlamış ve yavruları yumurtadan çıkmış. Ne yaptıysa da yavrularını bazı huylarından vazgeçirememiş. Bunların en kötüsü de sürekli yuvalarına çiş, kaka yapmalarıymış. Bir süre sonra yuvadaki pislik dayanılmaz olmuş. Yavrulardan biri, annesine burası pislendi, başka yuvaya gidelim, demiş. Anne bir parça bilge ya, hemen cevabı patlatmış yavrusuna. Siz de bu döt varken nereye gitsek aynısı olur, oturun oturduğunuz yere, demiş.'' Eski dünyanın insanlarından çoğu hallerinden şikayetçi olsa da aynı hataları yapmaya devam ediyor. Sonuçta hangi gezegene gitseler durum değişmeyecek. Mekan değişimi değil ki çare olan. İnsanların düşüncelerinin ve davranışlarının değişmesi şart iyi bir yaşam için. Biz bu gerçeğin haklılığına inanarak kurduğumuz ülkemizde şimdilik mutlu ve huzurluyuz. Öyle büyük beklentilerimiz hiççç yok mesela. Standartlarımıza göre kaliteli barınmaya sahibiz, tertemiz bir havadayız, doğal besleniyoruz, herkes için şartlar aynı, kararlarımızı beraber alıyoruz ve en önemlisi birbirimizi tanıyıp seviyoruz. Çünkü daha önce yaşadım ben kim kime dum duma halini. Büyük kalabalıklar içinde fark edilmezsiniz, duyulmazsınız. Onca kişi içinde bazen bir rakamdan öteye gidemezsiniz. O kalabalıklar öyle acımasızdır ki kırıldınız mı, zarar mı gördünüz mü diye düşünmez bile. O yığınlar içinde herkesin belli bir sürelik işlevi vardır sadece ve ondan sonra yok sayılabilir. Ne dehşet verici bir şey! İnsan denen şeyin duyguları da var oysa. Bu da dikkate alınmaz ki orada. Çünkü o koca koca yığınlar küçücük bir topluluk için çalışırlar ve ömürlerini tüketirler. Ne yaşadıklarında ne öldüklerinde anılırlırlar o düşünceye hizmet edenler. Bunları düşündükçe eski dünyanın artan karmaşasına hiç de şaşırmıyorum. Ve korkarım ki her geçen gün daha kötüye gidecek halleri ve bir gün asıl kıyamet kopacak. Bunun ne zaman ve nasıl olduğunu bilemesem de gidişat belli. Bu ülkenin şimdilik rahatlığında, şimdilik diyorum çünkü eski dünya bizim için oldukça büyük bir tehdit, bir çocuğum dünyaya gelecek yaklaşık sekiz ay sonra. Karamsarlığa kapılmak istemesem de gerçekçi olmalıyım ki bazı durumlarla mücadele edeyim. Fakat, benim yapacağım da bir yere kadar. O yüzden ülkemizde eğitime verilen büyük önemden çok memnunum. Ülkemizde, okullarımızda amaç, çocuklarımızı hayata hazırlayabilmektir, hem de her yönden. Doğası, tarımı, sanatı, düşünmesi, bilgisi, sporu, kısaca her boyuttan destekleriz çocuklarımızı. Eğitimini bitiren çocuk, üretmeyi bilir. Doğanın değerini kavrar, toplumdaki sorumluluklarının bilincinde olur. Burayı kuralı henüz iki yıl olduğu için daha ilk mezunları veremedik ama yakındır. İnsani değerlerine sahip çıkan bir nesil için çalışıyoruz. Kültür ve sanat bu çabanın merkezinde. Okumayan ve bu yüzden düşünmeyi bilmeyen, duygularını sanat ile güzelleştiremeyen kalabalıklara karşıyız. Biliyoruz ki her faydalı durum, iyi ve güzel düşünmekle başlar. Geleceğin iyi ve güzel dünyasını oluşturmaya adayız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.
Ciencia FicciónBiz bir süre bilinen dünya içinde yaşamış ve asla umduğunu bulamamış insanlarız. Yakalandığımız sendrom da belli: Nefretiya! Anlamı, yaşamda umduğunu bulamayan kişilerin yaşadığı aşırı mutsuzluk hali ve onun sonucunda ortaya çıkan değişik bir hastal...