Onca kaygımın içinde gelen yaz beni biraz rahatlatıyor. Aradan geçen zaman içinde kötü bir durum yaşanmıyor. Beril büyüyor, Alya ise tamamıyla yeni yaşamına uyum sağlıyor. Sıskalığından kurtulan çocuğun güzelliği ortaya çıkıyor. Gül, onu hiç ihmal etmiyor. Alya her zaman bakımlı ve temiz. Sabah gözümüzü açtığımız an başlıyoruz kendimize düşen görevleri yapmaya. Eşim kızlara banyo yaptırıyor, ben kahvaltıyı hazırlamaya başlıyorum. Ardından iyice ısınan havada bahçemizdeki keyfimiz başlıyor. Gül ve Alya ev işleri ile uğraşırken ben bahçemizle ilgileniyorum. Yine dolu dolu ürünlerimiz. Domatesler, biberler, salatalar ve meyve ağaçlarım yüklü yüklü, bunu kızlarımızın bize getirdiği berekete bağlıyorum. Bu yılki ürün geçen yıldan oldukça fazla. Dolayısıyla epey zamanımı alıyor bahçe işleri ama taze taze dalından koparılmış nimetlerin de tadına doyum olmuyor. Hem çocuklarımız kimyasallardan uzak yiyecekler ile besleniyor ve şükür ki çok sağlıklıyız. Havamız temiz, toprağımız verimli. Eskilerin deyişiyle kendi yağımızda kavruluyoruz ama zaten bizim çok beklentilerimiz yok ki! Sevdiklerimizle olmak fazlasıyla kafi!
Sabah kahvaltının ardından arka bahçemde çalışmaya başlıyorum. Bu akşam bizim için oldukça eğlenceli geçecek çünkü yaz şenliği yapacağız. Hep olduğu üzere ortaklaşa hazırlıklarımız var. Ben de şu an üzerime düşeni yapıyorum. Sepetlere doldurduğum yazın ilk meyveleri ile vitaminli içecekler yapacağım. Gül de kendi telaşında, Alya'nın desteği ile kurabiyeler yapmaya girişiyor. Evde tatlı bir telaş almış başını gidiyor. Sanki Beril bile farklı bir şey olduğunun farkında. Beni çok şaşırtıyor. Bir bebek hiç ağlamaz mı? Doğumundan önce yaşadığım sıkıntılı düşünceleri yalanlamak için elinden geleni yapıyor ufak kızım. Sakin, meraklı ve güleç yüzlü. Elimde sepetlerle mutfağa girdiğimde yattığı yerden bana bakıyor ve kollarını, bacaklarını kıpırdatıp duruyor, daima gülümsüyor.
Gül:
-''Tezgaha bırak meyveleri hayatım!''
-''Tamamdır.'' diyorum ve tozlu ellerimi gömleğimin göğsüne siliyorum, Gül bana ne yapıyorsun der gibi hayretle bakıyor ama olsun, bazen biraz kirlenmek iyidir. Beril'in yanına diz çöküyorum ve parmağımla minik yanaklarını okşuyorum. Bebek kendince çıkardığı seslerle daha fazla çırpınıyor yerinde. Alya yanımda ve bana sokuluyor. Dönüp saçlarını okşuyorum.
-''Ne zaman gideceğiz baba eğlenceye?''
-''Akşam olunca.''
-''Annem bana çok güzel bir elbise hazırladı. Onu giyeceğim ve saçlarımı çiçeklerle süsleyeceğim.''
-''Harikasın tatlım!''
-''Sen ne giyeceksin?'' diye soruyor eşim bana.
-''Bilmem! Hiç fark etmez benim için!''
-''Bunu bildiğim için soruyorum ya!'' derken biraz alaycı bana karşı.
-''Sakın beni tiyatroya gittiğimiz akşam gibi giyinmeye zorlama! Ben rahat olmak istiyorum.''
-''Tamam rahat ol ama aynı zamanda şık ol!''
-''Neden? Kim beğenecek beni? Seni buldum ya geçen yıl! Sen beni beğen yeterli!''
-''Aha ha ha! Erkekler hep böyle!''
-''Senin gibi saatlerce ne giyeyim diye düşüneyim mi? O zamana kadar eğlence biter!''
Karım bana bazı şeyleri anlatabileceğinden umudunu kesiyor ve noktayı koyuyor:
-''Tamam, sen düşünme, ben ayarlarım!''
İçimde yine bir endişe hortluyor ve eyvah diyorum. Acaba bana neler giydirip neye benzetecek?! Bir an sessiz kalıyorum ama onlar kendi havalarında. Alya ortada dönüp duruyor akşama eğlence var diye bağırarak, Beril yine yerinde kıpır kıpır ve karımın aklında kırk tilki! Kadınların egemenliğinde kaldığımı görüyorum dehşetle ama olsun onları seviyorum. Aklıma gelen şeyle atılıp eşime soruyorum:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.
Ciencia FicciónBiz bir süre bilinen dünya içinde yaşamış ve asla umduğunu bulamamış insanlarız. Yakalandığımız sendrom da belli: Nefretiya! Anlamı, yaşamda umduğunu bulamayan kişilerin yaşadığı aşırı mutsuzluk hali ve onun sonucunda ortaya çıkan değişik bir hastal...