Eve döndüğümde Gülümü mutfakta yine benim için didinirken buluyorum. Bana hayal ettiğimin de ötesinde yaşattığı sevgi için ne yapsam az onun için. Demek ki değer bilmek için önce bazı zorlukların ve yoklukların yaşanması gerekli. İkimiz acı günleri yaşamasak belki şu an her şey farklı olabilirdi. Beni görünce yüzü aydınlanıyor içten gülümsemesiyle.
-''Geldim işte!'' diye bağırıyorum onun korkusunu içinden silmek isteyerek.
-''Hoş geldinnn! Sana çok güzel şeyler hazırladım! Kraliçe niye çağırmış seni?''
-''Düşündüğüm gibi. Üretim durumumuzun son halini öğrendi benden. Bir kez daha gördük ki her şey yolunda. Bu kışı rahat geçireceğiz. Kraliçemiz öyle düşünceli ki! Kocaman, iyi bir yüreği var ve kimsenin açlık çekmesini istemiyor. Aslında toplantının esas nedeni de bu. Bir de yeni bir karar aldık. Bu karar sayesinde ülkemize yeni gelen olursa bu,en çok onun faydasına olacak.''
Eşim, mutfak tezgahında uğraşırken beni durduruyor:
-''Dur, yemek yerken konuşalım kalanını. Sen ellerini yıka, her şey hazır. Geç bile kaldık, bak karanlık çökmüş bile.''
-''Geç olsun, hiç önemi yok! Öncelikli olan ülkemiz!''
-''Yemeği nereye hazırlayayım? Hava birden bozdu gibi.''
-''Evet, bir rüzgar var ki tozu dumana katıyor. Bir sürü kara bulutu topluyor, büyük olasılıkla bu hava yağar. İçeride yiyelim yemeğimizi.''
-''Tamam tatlım!'' diyor ve hemen verandadaki ufak masamızı içeri alıyor. Ben temizlenmeye gidiyorum. Ellerimi yıkarken anlıyorum açlığımı. İnsan bir şeyle meşgulken unutuyor bazı hallerini. Acele ediyorum çünkü şu birkaç saatlik ayrılıkta eşimi çok özledim. Öyle bir psikolojideyim ki onunla evlendiğimizden beri, onun olmadığı yerde yapayalnızım, nefes alamıyorum. Sadece o değil bana bağlanan, ben de ona sımsıkı kenetliyim. Elimi kurularken salona giriyorum. Masamız yine enfes görünüyor.
-''Böyle mi oturacaksın yemeğe?''
-''Ne var ki?''
-''Tüm gün dışarıdaydın, üstün tozludur da!'' diyen eşim bana daha önceleri hiç umursamadığım titizliği hatırlatıyor, bozuntuya vermiyorum.
-''Unuttum! Hemen gidip üzerimi değiştiriyorum.''
-''Çıkanları kirli sepetine atar mısın?!''
-''Tabii!'' diyorum ve hayatımda bu kadar düzenli olduğumu hatırlamadığımı fark ediyorum. Gülüm sayesinde her şey temiz ve düzenli artık. Odamıza geçiyorum. Dolaptan aldığım temiz kıyafetleri giyip kirlileri sepete atıyorum, Elimden geldiğince ona destek olmalıyım. Zaten o benim için böyle çırpınırken ben ona kayıtsız kalamam ki! Salona dönüyorum, masadaki yerimi alıyorum. Neler yok ki yemekte?! Karım bahçemizin her nimetini farklı şekillerde değerlendirmeyi biliyor. Benim aklıma gelmeyenleri bile bulup yapıyor. Bu akşamki zeytinyağlı dolmanın görünüşü bile beni esir almaya yetiyor. Ama bizim bahçede dolmalık biber yok ki diye düşünüp kalıyorum bir an ve o anlamış gibi yanıtını veriyor:
-''Su ile değiş tokuş yaptık. Ben ona mısır verdim, o da bana biber verdi. Değişiklik oldu bence ve oldukça lezzetli.''
-''Ben senin yaptığın kaya çöreğini bile yiyen adamım ki bunlar efsane görünüyor!''
Kaya çöreği sözlerine biraz alınıyor gibi ama yüzü hemen eski halini alıyor. Başlıyoruz yemeğe.
-''Ha bir yenilik diyordun, anlatsana!''
-''Bu yıl her şey oldukça bereketli. Bunun nedeni de geldiğimizden beri toprağın bakımını ihmal etmememiz. Neyse, herkes kendi ürününden ufak bir kısmı ayıracak tedbir amaçlı. Bir depoda bunları toplayacağız ve kışın ortasında gelen olursa bunlarla onu destekleyeceğiz.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.
Ciencia FicciónBiz bir süre bilinen dünya içinde yaşamış ve asla umduğunu bulamamış insanlarız. Yakalandığımız sendrom da belli: Nefretiya! Anlamı, yaşamda umduğunu bulamayan kişilerin yaşadığı aşırı mutsuzluk hali ve onun sonucunda ortaya çıkan değişik bir hastal...