Yazın tadını çıkarmaya devam ediyoruz ailecek. Can'ın yöntemi epey işe yaradı, artık sinek sıkıntımız da yok. Keyfimiz yerinde ve aylak aylak tatilde gibiyiz. Ama bazen rahat batar insana. Yani boş kalmak pek de iyi bir durum değil. Ben de bu ruh hali ile farklı projelere kaptırıyorum kendimi. Bunların en önemlisi ev halkının serinleyebileceği bir havuz. Arka bahçemizde, meyve ağaçlarının arasına orta büyüklükte olsun, hatta biraz küçük olsa da sıkıntı yok çünkü maksat serinlemek. Fakat öyle bir planlamalıyım ki meyve ağaçlarımın bir tanesi bile zarar görmemeli. Günlerce düşündüm, tasarladım. Bu, bilinenden biraz farklı olacak. Ağaçların arasında uzanan, Nil Vadisi'ni sulayan kanallar benzeri bir şekli olacak, tabii çok daha ufak çaplı. Bu düşüncemi ailem ile paylaştığımda çok sevindiler ve o günden sonra her gün başımda beklemeye başladılar ne zaman olacak diye. Hay beynime tüküreyim, kendi rahatımı bir kez daha kendi elimle bozmuştum. Bir de bir şeyi kadına söylediniz mi onu asla unutmaz! Gelip gidip sorgular. Nihayetinde kafamdaki plan bitmişti, sıra havuz yerini kazmaya gelmişti. Hava şartlarından dolayı sabah ve akşam kazma işini yapabiliyorum. Alya ya da Gül de sürekli tepemde. Sanki çok kolay bir şeymiş gibi de hızlı olmamı istiyorlar. Aslında bu iş, benim için çok yönlü bir çalışma. Kışın boşalttığım havuzu, ekstra bir depo olarak kullanabilirim, üzerini de branda ile örttüm mü harika bir şey olur. Bazen kadınların gazına geliyorum ve hızlı hızlı çalışıyorum ama avuçlarım su topluyor. Bu halde çalışmak da oldukça canımı yakıyor. Birkaç gündür kazmama rağmen henüz bir metreyi geçtim, zaten çok derin olması gerekmiyor, böylesi çocuklar için güvenli olur. Sıkıntı genişliği. Bir de çok biliyorlar gibi bana akıl vermiyorlar mı?! Beni benden alıyorlar. Çoktan pişmanım böyle bir öneri getirdiğim için ama artık benim için çok geç. Yapacak pek önemli işi olmayan eşim ve Alya santim santim ilerlememi takip ediyor. Bazen çok duygusal olup ipin ucunu kaçırabiliyorum. Ufacık bir kulüben var, havuz senin neyine?! Çek akılsız başının cezasını tarzında kendime çok söyleniyorum. Hatta bir ara öyle bir duruma geliyorum ki bu çalışmamın yarım kalmasını sağlayacak bir şeyler olmasını tüm kalbimle diliyorum.
O sabah, beni hızla sarsan Gül sayesinde uyanıyorum:
-''Haydi kalk, ortalık ağarmaya başladı. Güneş yükselmeden işe koyul!''
-''Tamam.'' derken oldukça tatsızım çünkü tutulan belimin ağrısı ve nasır bağlayan ellerim ile kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Ama eşimi tanıyorsam beni rahat bırakmayacağını da biliyorum, yataktan kalkana dek beni dürtükler. Tabiri caizse sürünerek kalkabiliyorum yataktan. Ve öyle yorgunum ki günlerce uyumak istiyorum.
-''Kalktın mı?'' diyen eşim beni ikinci kez yataktan atıyor uyarısıyla.
-''Kalktım kalktım!'' diye yanıtlıyorum onu biraz bozuk ve öfkeli bir sesle. Ne güzel! Sen devir kendini yumuşacık yatağa, keyfine bak, bu garip de sabah akşam kazıp dursun! Oh ne güzel! Tabii bunlar, içimden geçen sessiz isyanlarım. Eğer bunları dillendirecek olursam neler yaşayabileceğimi de çok iyi biliyorum. Atarlar giderler, acıtasyonlar, küsmeler falan. Uykulu uykulu çıkıyorum odadan. Buzda beklettiğim şeftalilerden yiyiyorum birkaç tane, bahçeye çıkıyorum, tulumbadan çektiğim suyu bol bol yüzüme çarpıyorum. Yok arkadaş, bu acının bir sonu olmalı! Tamam, ben fikirsizlik etmiş olabilirim ama siz de bu kadar üzerime gelmeyin! Söylene söylene arka bahçeye varıyorum, kazdığım çukurun içine giriyorum ve orada beni bekleyen kazmam ile başlıyorum yeniden işime.Tövbe tövbe! Bu sabah kendimi bir mezar kazıyormuş gibi hissediyorum. Aslında bu, bana evrenin gönderdiği bir mesaj:'' Böyle fazla ince düşünmeye devam edersen sonun burası olacak, hem de vaktinden önce!'' Bir an dehşet içinde kalıyorum. Ben neler yapıyorum kendime böyle? Kendimi nasıl da yıpratıyorum! Bir an önce kendime bakmaya başlamalıyım! Ha bre kazıyorum bu arada, güneş yükseliyor hafiften. Bir iki saate sıcaklık iyice çöker. Nefeslenmek için kazdığım çukurun kenarına çöküyorum ve inceliyorum aynı zamanda yaptığım işi. Ağaçlara dokunmamak adına yaptığım kıvrımlar ile şekil bir solucana benziyor. Hafif genişçe bir kanal havasında. Aman yeter, diyorum kendi kendime. Malikane havuzu olmayacak elbette! Sıradan insanlarız, serinleyelim yeter! Kalan kısma bakınca birkaç güne biter diye hesaplıyorum kazmayı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.
Ficção CientíficaBiz bir süre bilinen dünya içinde yaşamış ve asla umduğunu bulamamış insanlarız. Yakalandığımız sendrom da belli: Nefretiya! Anlamı, yaşamda umduğunu bulamayan kişilerin yaşadığı aşırı mutsuzluk hali ve onun sonucunda ortaya çıkan değişik bir hastal...