Zaman görevini yapmaya devam ediyor hem de ne halde olduğumuzu umursamadan. Biz yetişkinler sevdiklerimiz ve sorumlu olduklarımız için ayakta kalmaya çalışıyoruz ama her geçen gün umudumuz biraz daha azalıyor. Sanki gezegenimiz yavaş yavaş insan nesli için yaşanmaz hale geliyor. Elimizden geleni yapsak da hızlı bir akıntıda sürükleniyoruz gibi. Neredeyse aylar geçmesine rağmen o eskiden üzerimizde masmavi görünen gökyüzünü göremiyoruz. Bir birinin aynısı karanlık günler. Gündüzün geceden tek farkı loş ışıkta az çok çevreyi görebilmemiz. Yönetim sürekli alarm halinde, sık sık toplantı yapıyoruz ama gücümüzün yettiği işler belli, bir noktada bekleyişe tutsak oluyoruz. Bu arada özel grubumuzun eski, nefretlik dünyaya seferleri ara ara devem ediyor. Seşya ekibin başında, unutulmaz cesaretini bir kez daha gösteriyor bize. Bazen onu eski zaman şövalyelerine benzetiyorum. Eksiği, kılıcı, atı ve zırhı. Kendini yüce bir amaca adamış insanların sınır tanımamazlığında. Bildiğim kadarıyla eski dünyaya şimdiye dek yaklaşık yirmi sefer düzenleniyor. Seşya en sonuncusunda birkaç çocukla dönüyor ülkemize. Demek sağ kalanlar bunlar ama yaşın düşük olması bana tesadüf gelmiyor. Bu, insanın yapısı ile ilgili olmalı Yetişkinlerin değil de sadece bu küçük yaştaki çocukların sağ kalması beni epey düşündürüyor. Seşya ve grubu sahip çıktıkları çocukları ülkemize getirdiğinde herkes bir an şaşkınlıkla yerinde kalıyor ama çocuklar da bizim gibi. En büyüğü altı yaşında olmalı bu çocukların. Konuşamıyorlar girdikleri şokun etkisiyle. Daha sonra da pek bir şey diyemediler, o yaştaki çocuklar neyi,ne kadar anlayabilirler ki! Tecrit alanına alınan bu çocuklarla ilk ilgilenen ülkemizin şifacısı Deva oldu. Genel muayenelerini yaptığında hepsinin ortak sorunu gözlerde ve kulaklarda idi. Bunun dışında derideki kızarıklıkların önemli olmadığını belirtti şifacımız. Çocukların işitmesi bir süre aksak kalacaktı, kan oturan gözleri içinde gerekli tedavi yapılmaya çalışıldı ama esas hasar bu çocukların ruhlarında ve kalplerindeydi. Hepsi o kadar zayıf ve halsizdi ki! Sanki büyük felaketin öncesinde bakılamamış, beslenememiş gibiler. Onları ilk gördüğümde aklıma tek gelen Alya oluyor. Onu bulduğumda bu çocuklara benziyordu çelimsizliği. Onlara baktıkça içime bir acı oturdu. Kimleri doyuramamıştık da bu zavallılar bu hale düşmüştü?! Oysa dünya herkese yetecek kadar zengin bana göre, tabii doğru kullanılırsa. Esas neden oldukça net: Bazıları kendilerine yetecek kadarıyla yaşarken, bazıları çok çok fazlasına tamah ediyor. E şimdi aldıkları ile yaşasınlar bakalım içine ettikleri dünyada. Ağlamak istiyorum, ama boğazım yumru yumru ve canım acıyor. O kadar masumlar ki bu çocuklar! Daha dünya denen yerin ne olduğunu dahi tam anlamış değiller. Çocukların geldiği gün hemen acilen toplandık, kraliçemizin en yararlı öneriyi bize sunacağından emindik ve öyle de oldu. Onun beni çok etkileyen konuşması günlerce aklımda yankılandı.
-''Sevgili dostlarım! Bizim bu ülkeyi kurma amacımız insani değerlerimizi koruyup, insan onuruna yakışacak şekilde yaşamaktı. Hepimiz hiçbir canlıya zarar vermeyeceğimize ant içtik ve iyiden yana olduk. Şu sıra dışı günlerde yine insanlığımızdan yola çıkarak bir karar almalıyız. Sağ kurtulup ülkemize getirilen yaklaşık otuz çocuğumuz var. Çocuğumuz diyorum çünkü onlar artık bizim çocuklarımız. Doğal olarak henüz kendilerine yetemeyecek durumdalar. Size önerim şu: Bu masumları evlerimize alalım, onların ailesi olalım! Ve kraliçeniz olarak ilk önce ben bir çocuğu alıp aileme dahil ediyorum. Kısa zamanda sevgimiz ile onların yaralarını kapatacağımıza eminim! Sevgi üzerimizden eksik olmasın! Çok yaşa Nefretiya!'' diyen kraliçemiz neden onu seçtiğimizin hakkını bir kez daha veriyor. Bu birden yapılan öneri önce oradakileri bir an düşündürüyor ama bu çok kısa sürüyor. Ve hemen çocuklar istekli aileler tarafından evlat ediniliyor. Yaşamımdaki en duygusal anlardan birini yaşıyorum o gün. Ben de bir çocuğu almak istiyorum ama Alya bizde olduğu için öncelik diğer ailelere veriliyor bu konuda. Olsun, yeter ki hepsinin sıcak ve sevgi dolu bir ailesi olsun! Çocuklar salona getirildiğinde hala korkak halleri dikkat çekiyor, ne olacaklarını bilememenin korkusu bu. Önce kraliçemiz kendine yakın duran bir kız çocuğunu kucaklıyor ve okşuyor yanaklarını ve sıcacık sesiyle konuşuyor onunla:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.
Science-FictionBiz bir süre bilinen dünya içinde yaşamış ve asla umduğunu bulamamış insanlarız. Yakalandığımız sendrom da belli: Nefretiya! Anlamı, yaşamda umduğunu bulamayan kişilerin yaşadığı aşırı mutsuzluk hali ve onun sonucunda ortaya çıkan değişik bir hastal...