Telaşla döndüğüm çalışmamda dağılan aklımı toplamaya çalışıyorum. Ellerimin hafiften titrediğini görüyorum. Bir şeylerin farkında olup da çaresiz kalmak o kadar kötü ki! Soğuk kanlı olduğumu düşünsem bile bu krizden etkilenmemek mümkün değil. Bu halimin yanı sıra oldukça merak içindeyim. Nefretlik dünyada neler oluyor, bizi ne kadar etkileyecek? Bu tedirgin ruh halimle çalışma tezgahımdaki birkaç deney tüpünü deviriyorum, sarsak hareketlerle onları kaldırayım derken gözüm o malum buğday tohumuna takılıyor. Bir an duraklıyorum yerimde. En verimsiz toprağa bıraktığım tohumun hafiften yeşerdiğini görüyorum. Her bitişin yeni bir başlangıç olduğu söylenir. Olaylar böyle giderse yeni bir yaşam çıkacak ortaya. Buna tanık olmak bile tüylerimi diken diken ediyor. Ve böyle bir değişimin içinde olmak acayip bir durum. Korku ve heyecan akıyor adeta damarlarımda. Gördüğüm ufacık yeşerti beni bir anda büyük bir neşeye boğuyor. Kim kendini yok ederse etsin, yeni bir dünya doğuyor! Hem de her cana değer veren bir dünya! En önde gelen kriteri de sevgi! İnsan bazen dibe vurduğunu düşünüp üzüldüğünde bir anda tepeye fırlar hem de öncekinden çok daha güçlü bir şekilde. Benim yaşadığım, işte bu duygu. Emin olmak için aynı toprak türünde aynı deneyi tekrarlamaya karar veriyorum. Çünkü bazen bazı şeyler tesadüftür, emin olmalıyım. Isı, nem oranı, hariçten bir esinti veya başka bir şey ile, yani benim hesaba katmadığım bir etken ile bu yeşerme olabilir. Şartların ve kriterlerimin etkisinde bu başarıdan emin olmalıyım. Bu kez heyecandan titreyerek aynı şeyleri tekrarlıyorum. Boş bir cam kaba doldurduğum en verimsiz, hatta susuzluktan çatlamış toprağa tohumu bırakıyorum ürkek halimle ve artık sabırlı bir bekleyiş içindeyim. Topraksız tarım çalışmamın olduğu yana gidiyorum. Her şey yolunda. Ve içimden geçirdiğim şey çok farklı: Umarım bunlara ihtiyaç duymayız!
-''İyi çalışmalar efendim!'' cümlesi ile yerimde irkiliyorum ve hemen arkama dönüyorum, kraliçemizin baş ulağı karşımda.
-''Sağ ol dostum!'' derken önemli bir gelişme yoksa buraya gelmezdi diye düşünüyorum ve yeni kazandığım neşenin bir kısmını yitiriyorum.
-''Efendim haberi vermem üzere kraliçemiz beni size gönderdi. Nedense bu aralar hiç güzel haberler veremiyorum ama yine de söylemem gerek. Maalesef eski dünyada bir dünya savaşı başlamış.'' diyor sanki bu kötülüğün sorumlusu kendiymiş gibi başını önüne eğiyor.
-''Bize etkisi ne şu an?!'' diye korkarak soruyorum ona.
-''Henüz yakınımızda değiller ama kimyasal silahlar kullanılıyor. İşte bunun sonuçlarını bilemiyoruz. Kraliçemiz en kısa zamanda çalışmalarınız ile ilgili sizden bilgi almak istiyor.''
-''Anlıyorum. Yarın sabah yönetime gideceğim ama şimdilik kraliçemize topraksız tarımda başarılı olduğumuzu, kuraklık tohumunda da başarılı olmak üzere olduğumuzu söyleyin lütfen. Gerekli detayları yarın kendine sunduğum raporda bulacaktır. Çok yaşa Nefretiya, çok yaşa kraliçe 1.Nefret!''
-''Çok yaşa Nefretiya, çok yaşa kraliçe 1.Nefret!'' selamlaşmamızın ardından çıkıp gidiyor. Ben bir an ne yapacağımı bilemiyorum. Her ne kadar onun yanında sakinliğimi korusam da aklıma üşüşen öyle çok görüntü var ki! Daha önce yaşanan iki dünya savaşı ile ilgili çok filmler ve belgeseller seyrettim. O zamanlarda bile kullanılan bazı silahların ne kadar korkunç olduğunu biliyorum ve şimdi daha da gelişmiş insanın kullandığı silahları düşünmek bile istemiyorum bu yüzden. İnsan yapısında kalıcı hasar yapan bir sürü zararlı ürünün geliştirildiğini de biliyorum. Bu silahlar karşısında bazen ölmeyi istersiniz çünkü onlara maruz kalıp değişen yapınız ile yaşamak apayrı bir dehşet! Nefretlik dünyada ya insan neslinin tamamı yok olacak ya da az önce sözünü ettiğim gibi insan yapısı değişmiş tuhaf bir varlık olarak yaşayacak. İkisi de birbirinden beter sonuçlar. Düşünmek istemesem de durmuyorlar ve yıkım devam ediyor. Bunları düşündükçe duyduğum seslerin ne olduğunu az çok tahmin edebiliyorum. Sanırım kullanılmaya başlayan silahların yok ettiği varlıkların çığlıkları bunlar. Yok ettikleri sadece insan değil ki! Hayvanları, ağaçları doymaz hırslarına kurban ediyorlar. Hatta havamızı, oksijenimizi yok ediyorlar. Allahım insan nasıl bu kadar akılsız olabilir?! Yaşama imkanı kalmayan bir dünyayı ele geçirip ne yapacak?! Renk renk bir dünya varken gri-siyah yanmış gezegen ne işe yarar ki?! Nükleer silahların ve zehirli gazların kullanıldığı önceki dünya savaşlarının korkunç görüntüleri geçiyor zihnimden arka arkaya. Korkuyorum. Korku zayıflık değildir, insani bir tepkidir. Ülkem için, sevdiklerim için korkuyorum. Ve bir an aklıma son anda gelen bir tehlike ile yine donuyorum. Rüzgar bu zehirli gazları, kullanılan kimyasalların kalıntılarını buraya, ülkemize taşıyabilir! Hemen tedbir almamız lazım! Yarın sabah düşündüğüm yönetime gitmek kararımı şimdiye alıyorum. Telaşla üzerime bir şeyler geçiriyorum ve Gül'e sesleniyorum:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.
Science-FictionBiz bir süre bilinen dünya içinde yaşamış ve asla umduğunu bulamamış insanlarız. Yakalandığımız sendrom da belli: Nefretiya! Anlamı, yaşamda umduğunu bulamayan kişilerin yaşadığı aşırı mutsuzluk hali ve onun sonucunda ortaya çıkan değişik bir hastal...