İSTEK VE ŞEHVET

2.9K 7 0
                                    

          Karanlık çöküyor, artık dışarıda ne olup bittiğini görmek zorlaşıyor. Salonda masamızın başında öyle oturuyoruz hanidir. Yemek bile eski tadında gelmiyor bize çünkü ikimiz de gerginiz. Bu kasırga, azalır mı, artar mı, ne zaman biter? Hiçbir fikrimiz yok. Aslında insanı en çok sıkıntıya sokan şey bilinmezliktir. Ufak kulübemizde sanki dünyanın sonu gelmiş gibi umutsuzuz. Karım ve ben birbirimizden endişelerimizi saklamaya çalışırken bir tiyatro sahnesindeyiz sanki. Benim ve onun zoraki tebessümleri ara ara beliriyor yüzümüzde. Ben her şey normal gibi sallanan sandalyeme geçiyorum, tütün sarıyorum kendime. O mutfakta kendince bir şeyler yapıyor. Canlarımız hala sindikleri yerde sessizce yatıyorlar. Bir ara Pasaklı yanıma geliyor, başını dizime koyuyor, benden bu durumu düzeltmemi bekler gibi. Keşke elimden gelen bir şey olsa. Onun başını okşuyorum yavaş yavaş, beni anlar şekilde biraz sakinleşiyor. Bir bakıyorum Dertli de diğer yanıma gelmiş, onu da okşayıp sevgimi gösteriyorum ki Çirkef'in yavrularından biri pantolonumun paçasına tırnaklarını geçirmiş, kucağıma çıkmaya uğraşıyor. Eğilip onu alıyorum dizlerimin üzerine. Kapıda karım görünüyor, elinde büyükçe bir şişe. Önce halime sevgiyle bakıp gülümsüyor, canlarımız ve ben çok tatlı görünüyoruz. Ben önce tanımayan bakışlar atıyorum elindekine bu ne dercesine ve hemen ardından aklım aydınlanıyor. Bu şişeyi bana aylar önce dostum modacı vermişti. En güzelinden, evde yapılmış şarap. Gözlerim parlıyor bir anda.

-''Bu ne?'' 

-''Şarap. Modacı dostumun bana hediyesi ama içmedim bugüne kadar. Ne dersin tadına bakalım mı? Zaten yapacak bir şey de yok şu durumda! Bizi rahatlatabilir.''

-''İçelim! Ben ilk defa deneyeceğim ama. Bir şey olmaz değil mi?''

Gülüyorum önce ve ekliyorum sonra:

-''Ne olabilir ki?! En fazla biraz sarhoş olursun aha ha ha!''

Gül, bana o kadar uyumlu ki önce gülüyor:

-''Haydi içelim! Sarhoş olursam da sen bana hakim olursun!''

-''Ne o kafayı bulup etrafı dağıtmayı mı düşünüyorsun yoksa?!''

-''Aha ha ha şimdilik öyle bir niyetim yok ama hani derler ya, şişede durduğu gibi durmuyor, ondan dedim öyle!''

İşsiz kalan insanların akıllarına gelen şeyler sınırlıdır. Zengin parasıyla, fakir karısıyla oynarmış. Gül ile rahatlayıp çok güzel zaman geçirebiliriz. Gerçi onunla hoş olmak için şaraba gerek yok ama bu da bizim için farklı bir deneyim olur. Çapkınlık damarım tutuyor bu düşünceler içinde.

-''En alt çekmecede mum olacak. Haydi ikimiz keyifli bir masa hazırlayalım bize!'' diyorum çünkü böyle durumlarda kişinin hayal dünyası renk katar ortama. Kendimizce icat ettiğimiz oyuna zevkle dalıyoruz. Hatta dışarıdaki kasırgayı bile unutuyor gibiyiz. Çaktığım tahtaları bile titreten bir güçte esiyor rüzgar. Arada çatımızdan gelen çatırtılar bizi ürpertmiyor değil de bekliyoruz işte bitmesini. Bazen ufak toz yığınları dökülüyor salona tepemizden. Öleceksek de keyifle ölelim modunda bir an da her şeyi bırakıyoruz bir yana.

-''Ne hazırlayacağız yanına?!'' diye soruyor Gül.

-''Peynirimizden çıkar bol bol, üzüm falan. Aslında her şey gider yanında şarabın,  kafana göre takıl sen!'' diyorum ona. Ben de masamıza eşimin verdiği örtüyü seriyorum. Yabancı filmlerdeki lüks restaurantların havasını yakalamaya çalışıyorum az da olsa. Ardından mumları alıp geliyorum. Özenle masamızın ortasına yerleştiriyorum ve yakıyorum onları. Ambiyans  hiç de yabana atılır cinsten değil. Mutfağa gidip seçtiğim düz tabaklar ve çatal-bıçak ile servis açıyorum ikimize. Gül, benim oyduğum ahşap bir kabın içerisine yerleştirdiği peynir ve üzümü getiriyor. Giderken bana ilginç gelen cümleler kuruyor:

NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin