Sabahtan beri ara ara duyduğum seslere bir anlam veremiyorum. Hem yakından hem uzaktan geliyor gibi ve oldukça değişik. Ülkemizin güvenliği geliyor hemen aklıma ve acaba demekten kendimi alamıyorum. Defalarca bahçeye çıkıp dinliyorum, çevreye bakıyorum ama bu anlamsız gürültünün nereden geldiğini bulamıyorum. İçimdeki ürperiş yerini tehlike çanlarına bırakıyor fakat ne yapabileceğimi bilmiyorum. Evimin önündeki tabureye çöküyorum ve en dikkatli halimle kulak kesiliyorum. Arada Nefretgül'ün kulübesine bakıyorum. Tek hareket yok. Bu da bana oldukça farklı geliyor. Çoktan bahçeye çıkıp Dertli ile işlere koyulması gerek. Derken yine duyuyorum o sesi. Boğuk, sanki bir gücün engellemeye çalıştığı bir çığlığı hatırlatıyor bu kez bana. Hemen kesildiği için yine tahminim yok yine. Ama sinirlerim gittikçe bozuluyor. Çevreme bakıyorum, her şey sakin. Ülkeye sızma girişimi olsa çoktan güvenlik birimimiz fark ederdi bunu. Kafam durmuş gibi, hiçbir açıklama getiremiyorum ama görmesem de değişik bir tehlikeyi çok yakınımda hissediyorum. Bir kahve içmeye karar veriyorum, aklıma yardımcı olur kesinlikle. Mutfağa geçiyorum ama dış kapıyı açık bırakıyorum, bunun nedenini ben de bilmiyorum, iç güdüsel olmalı. Kahve fincanımla yeniden tabureme dönmek üzereyken Çirkef'in çıkardığı huzursuzlanma sesleri başlıyor. Yavruları yanında uyuyor, patileri ile onlara sarılmış ama oldukça gergin. Hayvanların hislerinin ve duygularının bizden daha güçlü ve hassas olduğu bir gerçek. Pasaklı'ya bakıyorum sıra dışı bir hali var mı diye. Oğlum, bir köşeye sinmiş gibi yatıyor ve gözlerinde korkunun izlerini görüyorum. Çirkef'in ve Pasaklı'nın sırtını okşuyorum. Çirkef, hırlamaya benzer bir şey şeyler yapıyor. Pasaklı, bir an yerinden fırlayıp bahçe kapısına koşuyor, Nefretgül'ün kulübesine bakıp boğuk boğuk inliyor. Onların bu tepkileri beni daha fazla geriyor ve kahvemi bir yudumda bitiriyorum, boğazım biraz yanıyor ama dert değil. Yumruklarım sıkılı Nefretgül'ün kulübesine gidiyorum, Pasaklı da arkamdan ürkek ürkek geliyor. Onu daha önce böyle görmemiştim. Kulübenin kapısını kibarca çalıyorum ve bekliyorum. Ses çıkmıyor, beter işkilleniyorum. Tekrar çalıyorum, yine bir karşılık yok ama bu sefer sanki bir şeyin yerde sürüklenirken çıkardığına benzer bir ses duyuyorum, ardından belli belirsiz boğuk bir inleme. Artan paniğim ile daha hızlı vuruyorum kapıya, kapı sallanıyor yerinden. Oldukça iri bir adamım, eğer kalbimi titreten kadınımı göremezsem bir çırpıda kapıyı yerinden sökebilirim. Yine çıt çıkmıyor ve bir doksanlık boyumun kalıplı yapısıyla kapıya bir omuz atıyorum. Kapı sallanıyor, tozlar uçuşuyor. Bir kez daha yükleniyorum ve iyice menteşeleri gevşeyen kapıyı iki elimle tutup çıkarıyorum yerinden. Pasaklı, yere sinmiş vıyk vıyk makamında inliyor ve çok korktuğu belli. Çünkü daha önce beni hiç bu kadar sert görmemişti. İçeri bakıyorum, ufak soba, kabaca bir divan, ufak bir masa ve bir iskemle hiç olamayacağı kadar yerli yerinde. İlerliyorum temkinli adımlarla. Aslında deliler gibi bağırıp koşmak istiyorum kadınımı bulmak için ama içimden bir ses bunun çok riskli olacağını bas bas bağırıyor bana. Pasaklı yanıma geliyor ve evin mutfağa yakın köşesine, benim fark edemediğim bir noktaya bakıyor. Bunun üzerine ben de oraya yoğunlaşıyorum. Dertli'nin yerde kıpırdamadan yattığını görüyorum ve tehlike çanı son kademeye çıkıyor. Dertli'ye bakmak için diz çöktüğümde görüyorum adamı. Nefretgül'ün ağzını bir eliyle kapatmış, diğer elindeki bıçağı kadınımın boynuna dayamış, sırtını duvara vermiş bir halde perdenin aralığından görünüyor. O an aklımı bir yana fırlatıyorum ve perdeyi bir çekişte yerinden koparıyorum. Adam karşısında ben gibi iri birini görünce bir an şaşkın şaşkın bakıyor ve ben onun bu bir anlık şaşkınlığından yaralanıyorum. Bıçak tutan elinin bileğine mengene gibi yapışıyorum ve tüm gücümle sıkıyorum bileğini. Adam can acısından bağırıyor, elindeki bıçak düşüyor yere. Nefretgül'ü kolundan tutup benden yana çekiyorum ve kendimi kadınıma siper ediyorum. Adamı yakasından tutuyorum sadece ve sürükleyerek bahçeye çıkarıyorum. Ülkemizde şiddet yasak olmasa hiç gözümü kırpmadan adamı oracıkta öldürebilirim ama Nefretgül ile bu ülkede yaşayacağım günleri akıl edip öyle bir hareket yapmıyorum. Adam öyle bir şok içinde ki ne bana karşı koyabiliyor ne de tek laf edebiliyor. Onu boş bir çuval gibi bahçeye savuruyorum. Adam kendini can havli ile sokağa atıyor, bu sefer de tam önünde durduğu yalan sistemi korkunç bir sesle ötmeye başlıyor. Hızlı bir şekilde görevliler duruma dahil oluyorlar. Adamı yaka paça alıp götürüyorlar. Ben Nefretgül'ün yanına dönüyorum ama bu adamın buraya kadar nasıl geldiğini aklım almıyor. Nefretgül, Dertli'yi kucağına almış dışarı çıkmaya çalışıyor:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.
Fiksi IlmiahBiz bir süre bilinen dünya içinde yaşamış ve asla umduğunu bulamamış insanlarız. Yakalandığımız sendrom da belli: Nefretiya! Anlamı, yaşamda umduğunu bulamayan kişilerin yaşadığı aşırı mutsuzluk hali ve onun sonucunda ortaya çıkan değişik bir hastal...