Kahvaltının hemen ardından odunluğumuza gitmek için çıkıyorum kulübemden ama sanki bir değişiklik var. Kendimce belirlediğim bazı işaretlerin yeri değişmiş gibi. Bahçe kapısının hemen dibine koyduğum irice taş sokağa doğru itilmiş, çöp kutusu bile evden oldukça uzakta. Bunları görmek, tehlike çanlarımın titreşmesine neden oluyor. Bir yabancı bahçeme uğramış, kulübeme de girebilirdi. Ya ben idari işler için toplantılara katıldığımda gelseydi! Eşim evde bir başına ve savunmasız. Bu olasılıklar ensemden soğuk terler akıtıyor. Eğilip toprağı kontrol ediyorum, bir ayak izi veya ne bileyim başka bir iz görmeye çalışıyorum. Sadece kış geldiği için kendi haline bıraktığımız bahçede kendiliğinden çıkan yabani otların ezildiğini görüyorum. Bunu yapanın bizden biri olmadığı kesin. Çünkü ülkemizde davetsiz kimse başkasının kulübesine girmez. Bu çok önem verdiğimiz saygının en kuvvetli yönlerinden biri. Aklımdan değişik felaket senaryoları geçmeye başlıyor. Eski dünyadan kaçan biri, hem de hastalığı taşıması olası biri. Daha çok kaygılanıyorum. Ön bahçemin kontrolünden sonra aklıma depo geliyor. Eğer biri sığınmaya kalktıysa oldukça ideal bir yer olabilir. Sessiz adımlarla depoya yaklaşıyorum, kulağımı tahtadan kalın kapıya dayayıp dinliyorum önce uzun uzun. Bir şey duymuyorum ama bu kimse olmadığının garantisi değil. Yavaşça, kapıyı gıcırdatmadan açıyorum, nefesimi tutuyorum o an heyecanla. Üste üste yığılmış sandıkların ve çuvalların arkasına bakıyorum, kimse yok. Ardından yerleri inceliyorum, yine bir iz göremiyorum, içim rahatlıyor. Zaten kapının kilidi zorlanmamıştı ama ufak pencereden girebilirdi içeri. Depodan çıkıp arka bahçeme geçiyorum dikkatli bir halde. Gözlerimle çevreyi araştırıyorum, yapraklarını dökmüş meyve ağaçlarımdan başka bir şey göremiyorum. Arka bahçem de temiz ama değişen işaretlerden birinin bahçeme girdiği kesin ve ne olduğunu anlayamamak beni oldukça geriyor. Uğrayıp gitti demek her kimse. Kendi kendime söylenmeye başlıyorum:''Bıktım artık eski nefretlik dünyayı hatırlatan şeylerden! Yeter ya! Biz iyilerin korunmaya ve rahata ihtiyacı var! Kendi dünyanızın içine ettiniz de şimdi sıra buraya mı geldi?!'' İşte aklımdan geçen bunlar ve benzerleri. Derken asıl yapacağım iş aklıma geliyor. Odun kesmem gerek benim hem de acilen. Evin soğumaması lazım. Odunluğa girip kalın ağaç gövdelerinden birini almak için eğiliyorum. Birden gözüme bir kumaş parçası ilişiyor. Hareketsiz kalıp çöküyorum ve gördüğüm şeyin ne olduğunu anlamak için eğiliyorum öne doğru. Bu ince, mavi, soluk bir pamuklu, kadınların kullandığı cinsten. Bu nereden geldi buraya diye düşünürken elimi uzatıyorum ve kumaşı çekiyorum hafifçe ve birden o mavi parça geri çekiliyor, bir el onu topluyor. Gözlerim kocaman açık kalıyorum yerimde, orada birisi var! Küçük ve narin parmaklarından erkek olmadığı kesin. Arkasına sığındığı kocaman bir ağaç gövdesini bir anda çekip alıveriyorum önünden. Gördüğüm karşısında donup kalıyorum. En fazla altı veya yedi yaşlarında bir kız çocuğu. Saçları kirden yapış yapış ve dağınık. Aynı zamanda oldukça zayıf, neredeyse kemikleri fırlamış açıkta kalan koluna uzanıyorum onu tutmak için ama diğer köşeye sıçrıyor hızla, korkudan büyümüş bakışları bende kalıyor.
-''Korkma, sana zarar vermeyeceğim!'' diyorum sakin bir sesle ama o hala aynı alarm durumunda. Bir eliyle gözündeki yaşları silmeye çalışıyor ve o an onun ne kadar üşüdüğünü görüyorum. Yüzünün rengi atmış, burnu ve elleri neredeyse mora dönük bir kızartıda. Karşısında diz çöküp bana güvenmesini bekliyorum çünkü yapacağım ters bir hareket onu daha çok korkutabilir.
-''Yanıma gelsene, bana güven! Gel evime gidelim, karım seninle ilgilenir.'' gibi nice diller döküyorum ona sevgi dolu. Onca bakımsızlığında bile çok şirin geliyor bana. Birkaç dakika karşılıklı hareketsiz kalıyoruz. Birden olduğu yere bırakıyor kendini. Hızla kucaklıyorum ufacık bedenini ve koşarak kulübemize dönüyorum. Ayağımla kapıya vuruyorum, Gül kapıyı açınca en az benim kadar şaşırıyor:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFRETİYA (Yetişkin.) Tamamlandı.
Ciencia FicciónBiz bir süre bilinen dünya içinde yaşamış ve asla umduğunu bulamamış insanlarız. Yakalandığımız sendrom da belli: Nefretiya! Anlamı, yaşamda umduğunu bulamayan kişilerin yaşadığı aşırı mutsuzluk hali ve onun sonucunda ortaya çıkan değişik bir hastal...