12. Bölüm | Ufak Bir Lades

11.4K 529 286
                                    







Okurken beğeni atmayı ve yorum yapmayı lütfen unutmayın, hepsini tek tek okuyorum.

İyi okumalar, sizleri seviyorum. ^^


12. Bölüm | Ufak Bir Lades

The Feeling, Simon blaza - razah

Bataklık.

Karanlık.

Son zamanlar da en çok korktuğum iki kelime.

Bu okul uyuşturucudan beter bir bataklık. İçinde saklanan beni dibe çekmeyi bekleyen timsahlar var, gözleri yılana benziyor ama onlara şerefsiz deniyor.

Burası böyle bir okul, okulun çoğunluğu bir gezi gibi gitmişler bu bataklığa. Biri diğerini çekmiş, diğeri diğerini çekmiş. Kimse önemsememiş sevdiğini, kimse düşünmemiş geleceğini. Herkes anı düşünmüş ve yürümüşler görmedikleri o yolda. Şimdi yürümelerine gerek kalmadan ilerliyor ama ileri doğru değil, aşağı doğru. Hem de öyle hızla ilerliyorlar ki parçalanıyor ruhları. Önce dışarıdan başlıyor yırtılmaya, sonra başlıyor yok olmaya.

Şimdi karanlıktalar, ruhları ve bedenleri parçalanmış. Karanlıkta tek ışıkları sönmeyen yıldızlar.

Boş boş kütüphanede oturmuş rafta yamuk, şekilsiz ve asla uyumsuzluğun oluşturduğu güzelliği tasvir etmeyen kitaplığa bakıyordum. Kütüphanedeydim, saat sabahın yedi sularıydı. Zeyd'in dün ki söylediği sözler ve azarı sinirimi inanılmaz bozmuş uykuyu bana haram etmişti. Onu bana hatırlatan atkısını sinirle çıkarmıştım ama çıkardıktan sonra garip bir şekilde daha da sinirlenmiştim. Şimdi de aynı sinirle buradaydım, atkıyı da boynuma takmamıştım. Olduğum raftan bir sonrakine gittim.

Edebiyat.

Dokundun mu bu kitapların hepsine? Okudun mu içinde yazanları? Okudun mu bunu yazan insanların duygularını? Sence nasıl biriler, ne çekmişler? Ne sürüklemiş onları biriyle konuşmaktan çok herkesin okuması için yazmaya?

Neden konuşmayı değil de susmayı tercih etmişler Zeyd?

Hangi cümle seni susturdu da konuşmaktan vazgeçip yazdın?

Elimi edebiyat kitaplarının üzerinde gezdirmeye başladım. Her rafta ele takılan bir kitap olurdu, o kitap rafın yaramaz çocuğuydu. Ben de yaramaz çocuğu bulmak için gözlerimi yumdum. Önce dokunmak isterdim hep. Önce dokunurdum, soğuk ya da sıcak mı onu hissederdim. Derdim ki bu sıcak beni yakar ya da bu soğuk beni üşütür.

Bazen de derdim ki ben sıcağım o soğuk, o soğuk ben sıcak.

Dudaklarımda tebessümle parmaklarımı kitapların üzerinde gezdirdim. Tırnağım birinin üzerinden bir sesle geçti. Durdum, gözlerimi araladım ve yaramaz çocuğu kitapların arasından zorla çıkardım. Tüm kitaplar sıkışmış vaziyette sığdırılmıştı, çıkarmak zordu.

Kitabın ismine bakmayı es geçerek içini açtım, sütlü kahve renginde sayfalarında yazılan kalın puntolu sözler küçük olduğu için zor okunuyordu ama arka sayfada kalan altı çizili cümle dikkati üzerine çektiğinden gözlerimi zorlayarak o paragrafı çevirdim ve okumaya başladım.

''Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince, günler şu heyulayı da er geç silecektir. Rahmetle anılmak ebediyet budur amma, sessiz yaşadım kim beni nereden bilecektir.''

Dudaklarımdan bir keyif nidası çıktı sessiz şekilde. Fısıltıyla da diyebilirdim hatta. Bazı insanlar gerçekten duygularını dile dökebiliyordu. Bazı insanlar da bu dilden çok iyi anlıyordu.

VALENS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin