25.Sancı Bekleyen Gerçekler

462 47 38
                                    

Keyifli Okumalar 🖤🎨🩹

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Keyifli Okumalar 🖤
🎨🩹

Kelimelerin büyüsüne inanan kalbim, onun kurduğu, içinde soru barındırmayan bir rica telkin eden cümlesiyle o büyünün tılsımına kapılmıştı.

Bir kelimenin köküne indiğimde onun altında yatan anlamı içselleştirirdim ve Ecevit'in evlilik demesiyle yine o kelimenin köklerine inmiştim. Bu, ev-lenmek demekti. O, zaten o evi bana vermişti. Kalbini bana daha ilk günden sunmuştu.

Şimdi bu kelimenin özüyle hızlı duygu geçişleri arasında sürüklenen halim, son birkaç günün acısıyla kavrulurken bir yandan da ayaklarımın yere basmadığını hissedecek kadar mutluydum.

Ecevit'in gözlerine boş ve ifadesiz gözlerle bakarken onun bakışlarında gezinen heyecanı görebiliyordum.

"Cevap vermedin," dedi sakin kalmaya çalışarak. Oysa sesi, küçük bir oğlan çocuğu gibi titriyor, bacağının teki devamlı sallanıyor, dudağını kemiriyor, elleri titriyordu. Ama gayet sakin kalmaya çabaladığı da her halinden belli oluyordu.

"Soru sormadın ki."

"Füruz," dedi harfleri uzatarak. "Hayır diyeceksen, hemen söyle. Bana acı çektirmek hoşuna gitmesin."

"Sana acı çektirmek neden hoşuma gitsin ki?"

Gülmemek için kendimi zor tutarken sadece dudaklarımı birbirine bastırıyor, Ecevit'in gözlerinin tam içine bakıyordum. "Bir şey söyle artık!"

"Sence," dedim az önceki neşeli halimden sıyrılıp. "Evlenmek için doğru bir kadın mı var karşında?"

Doğru soru buydu. Dürüst olmaya başladığımız anlar, hali hazırda hayatımıza girmişken tekrar bir yalana bulaşmanın anlamı yoktu. Benim mecburiyetlerimin ağırlığının altında ezilen bir adamın her gün gözlerinin içine bakmak eskiye nazaran daha zor olurdu.

Ve anneannemin bir söz vardı: 'Denk olmayan tahtalar üst üste dizilince bir gün yıkılır.'

Yine haklıydı; gözlerini yumup beni bedenen terk etmiş olmasına rağmen, verdiği öğütlerle yoluma ışık tutuyordu. Burada eğri olan bendim, bir süre sonra bizi yıkacak olan da.

"Bak Füruzan, aylardır bir yalanın içinde dolanıp duruyoruz. O ip, artık bileklerimizi kesiyor ve gel, artık o yaralara bir pansuman yapalım." Duraksadı ve derin nefesler aldı. Benim sesli telaffuz edemediklerimi kendisi bir bir aktarıyordu; benden daha cesur, daha net. "Aramızdaki yalanları kaldırdık ve gördüm ki, ben senden vazgeçemiyorum."

"Ben de," diye mırıldandım bilinçsizce. Labirentin içinde gibi hissettiğim her gün, çıkışım da, dönüşüm de, yolumu buluşum da, hepsi Ecevit'e çıkıyordu.

Ecevit Tanşafak, benim hayatımı içine hapseden labirentin ta kendisiydi aslında.

Aramızdaki mesafeyi kapatırcasına koltukta kaydığında dizi dizimde, gözü gözümde, avuç içi yanağımdaydı. Başım usulca avucuna iyice yaslandığında gözlerim kapandı. Tenime ettiği her temas, bir şifaydı. Kapanmayacak diye ağladığım her yaranın devasıydı. "Füruz," diye fısıldadığında göğsümde bir fırtına koptu; algım yeni yeni kendine geliyormuş gibi oldu, onunla hayatımı birleştirmemi istediğini tekrar tekrar hatırladım. "Ne istersen o olsun. Ama gitme, yeter ki sen gitme."

Gecenin DördüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin