selamlar, ben geldim! yepyeni bir evren, güzel ilerleyeceğine inanıyorum çünkü siz yanımdasınız 🥺 yıldıza basmayı ve bolca yorum yapmayı unutmayın lütfen, iyi okumalar perisiii 🧚♀️
zezeamaolu için!
Genç kadın bir yandan bavulunu sürüklemeye çalışıyor, diğer yandan kalabalığın arasından çıkmak için gayret ediyordu. Açamamasına rağmen ısrarla çalan telefonu işin çabasını oluştururken söylenmeden edemedi. Eğer açamıyorsa demek ki uygun değildi, müsait bir anı yoktu. Israr ne kadar doğruydu ki?
Derin bir nefes aldı, daha sakin olan köşeye geçip bavulunu bıraktı. Yeni susan telefonunu hardal sarısı rengindeki püsküllü deri ceketinin cebinden çıkarırken gözlerini devirmeyi ihmal etmedi. İki ihtimal vardı: Abisi ya da en yakın arkadaşı Kaan.
İlk ihtimal doğruydu, bu kadar ısrarlı çaldıran kişi abisiydi. Onu telaşlandırmak istemiyordu, demek ki görevde değildi. Yüzüne samimi bir gülümseme kondurdu, çağrıyı başlatıp telefonu kulağına götürdü.
Aybike Eren, doğuya atanmış yeni bir anaokulu öğretmeniydi. Çocukları çok sever, onlarla vakit geçirdikçe kendisini şanslı hissederdi. Doğru yetiştirilmiş, güzel aşılanmış her çocuğunun geleceğine güvenirdi. Onlar, açmayı bekleyen birer çiçekti ve çiçeklerin açabilmesi için doğru sulanması, güneş görmesi gerekirdi. Aybike, onların suyu ve güneşi olmayı kendisine vazife bilen nadir öğretmenlerdendi.
"Efendim?" dedi ve hemen ardından yapay bir sinirle ekledi. "Elimde bavulum var ki açamıyorum abicim... Meşgulüm ki bakamıyorum, değil mi ama?" Abisi Ömer, telefonun ucundan sahte bir mahcubiyetle dudağını büzdü.
"Çok üzgünüm Sayın Öğretmenim, tek ayak üstünde çöp kovasının yanına geçeyim mi yoksa gönderir misiniz?"
Kıkırdadı, Aybike. Abisinin mesleği hakkında kalıplaşmış olaylarla espri yapması komiğine gidiyordu, aynı zamanda göz yaşartıcıydı da. "Her seferinde zeka seviyenin üstüne çıkmaya çalışman takdir edilesi..." dediğinde Ömer telefonun ucundan kahkaha attı.
"Ne diyeceğim sana abicim..." dedi sevgiyle. Kardeşinin yanına gelmesine sevinse de endişe duyduğu şeyler vardı. Artık hiçbir yer tam anlamıyla korunaklı olmasa da eğitimini gördüğü yer -Antalya- katbekat daha iyiydi. Şimdi kardeşini yalnız bıraktığı her an endişe duyacaktı. Onu almaya gidemese de emri altındaki bir askere haber vermiş, gidip almasını ve askeriyeye getirmesi gerektiğini söylemişti.
"Dinliyorum."
"Sağlam bi' asker gönderdim yanına, seni alması için." Kardeşinin itiraz edeceğini anladığında sözlerini hızla devam ettirdi. "Diğer meretlere çok güvenmiyorum, Berk en sağlamı. Fark edersin zaten uzun boylu, kızıl, sivil değil. Taksi durağının orada bekliyor seni. Gidiyorsun, biniyorsun ve askeriyeye geliyorsun."
Ofladı, genç kadın. Böyle bir şey istememişti ki! Abisinin gönderdiği asker mi onu koruyacaktı? Pekâlâ kendi kendini koruyabilirdi, taksiye binip adres vermek zor değildi. "Abi.." dedi masum tavırlarını takınarak. Ömer, kardeşinin masum tavırlarına karşı çoğunlukla hayır diyemezdi.
"Taksiye binip adresi verdiğim zaman beni oraya getirirler... Ha diyorsan ki bir öğretmen maaşın-" Kıkırdayarak kardeşini düzeltti. "Henüz almadığın öğretmen maaşın, devam edebilirsin." Suratını astı, kız. Küçük bir çocuk misali alt dudağını büzmüştü. "Kaçışım yok mu?"
Telefonun ucundan başını iki yana salladı, Ömer. "Maalesef öğretmenim."
"Aman be, kapat." Aniden gelen aydınlanmayla sesini yükseltti. "Dur, dur! Kapatma... Neydi şu askerin ismi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pus / ayber
Fanfictionbaşarılı komutan özkaya, genç anaokulu öğretmeni eren'in ait olmadığı yeri ona hatırlatmaktan çekinmiyordu.