herkese selam, ben geldim! yorum sayıları o kadar mutlu ediyor ki size anlatamam... iyi ki varsınız! yıldıza basmayı ve bolca yorum yapmayı lütfen unutmayın, iyi okumalar perisii 🧚♀️
Ömer, Kaan'ın endişeli adımlarla arabadan inişini izledi. İçeride birileri olabilirdi, önden girmesine izin veremezdi. Seri hareketlerle arabadan indi, kumral oğlanın yanına ilerledi. Elini önüne siper edip adımları durdurduğunda, "Bekle sen," dedi. Kaan ise kitaplarına zarar gelmesinden çok korkmuştu.
"Hırsızlar kitap çalmaz," dedi kararlı sesiyle. "Değerini bilmezler, içeride kimse yoktur." Ömer rahatlatırcasına konuştu. "Tamam, gireceğim şimdi içeri. Olup olmadığını göreceğiz." Oğlanın başını izin verircesine sallamasından sonra aralık kapıyı itti, silahını belinden çıkararak içeri girdi.
Kaan'ın hep sakin, içine kapanık tavırlarına şahit olduğundan şu anki telaşı, korkusu ve içeri girmek için gösterdiği heyecan garip gelmişti. İnsanî davranışlardı, Ömer bunu asla inkâr etmiyordu ama garipti işte, herhangi bir açıklaması yoktu.
Devrilen kitaplara bakıp içeriye göz gezdirdiğinde, "Tamam..." dedi. "İçeride kimse yok." Kaan hızlı adımlarla içeri girdiğinde özenle yerleştirdiği kitapları yerde gördü. Yüzünü hüzün dolu bir ifade kapladı, omuzları çöktü. "Şaka mı?" diyerek sordu ağlamaklı çıkan sesiyle.
Uğraşmış olması bir kenara dursun, bakmaya kıyamadığı kitapların yere düzensizce -muhtemelen- fırlatılmış olması canını çok sıktı. Ömer'e dönüp, "Kitaplarıma zarar verdikleri için şikayetçi olsam ne olabilir?" diyerek sordu.
Komutan usulca gülümsedi. "Bana mı şikayet edeceksin?" Esmer oğlan, karşısında gülümseyen adama baktıkça sıkıntısının azaldığını hissediyordu. "Bilmem," dedi. "Sana şikayet etsem ne yapabilirsin ki?" Yerdeki en sevdiği kitabı aldı, üstündeki tozu özenle silmeye başladı. "Yıllardır Aybike'nin arkadaşı olmama rağmen pek konuşmuyoruz, önceliklerin eminim ki farklıdır."
Oğlanın hüzünlü söyleyişine bir anlam veremedi, Ömer. Kırılgan bir yapısının olduğunu hep tahmin etmişti, demek ki öyleydi. Bakışlarını yere indirdiğinde, oğlanın elindeki kitabın aynısını ayağının hemen dibinde gördü.
Eğildi, kitabı aldı. Özür dilercesine uzattığında Kaan tebessüm etti.
"Seni düşünmek güzel şey," dedi kitabı alıp şairin dizelerini mırıldanırken.
"Ümitli şey.
Dünyanın en güzel sesinden,
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey..."
Şiir okumayı severdi, Ömer. Nazım Hikmet'i ise tüm şairlerden daha çok severdi. Kaan'ın okuduğu şiir, şairi tanıdığı ilk dizelerdi. Tebessümüyle devamını getirdi.
"Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum..."*
Ne söyleyeceğini bilemedi, Kaan. Adamın sesinden şiirler dinlemek çok farklıydı. Bir ses tonu, insanın yüreğini sıkıca sarıp sarmalar mıydı? Hep sarardı Ömer'in sesi Kaan'ın yüreğini; bu seferki başkaydı. Şiirle harmanlanmış bu ses yalnızca yüreğini sarmakla yetmemiş, canını da acıtmıştı. İmkansızlığın tohumu yeniden ekilmiş, çoğaldıkça çoğalmıştı.
"Şiirlere ilgili olduğunu bilmiyordum," dedi. Ömer gülümsedi. "Aslında burada görev almaya başladığımdan beri uzağım, fazla zamanım olmuyor. Etrafta oturup okuyabileceğim hoş yerler yok."
Eğilip bir kitap daha aldı ve tamamladı sözlerini. "Ama artık var," dedi. Kitabın kapağına baktı. "Shakespeare öyle söylüyor." Kaan kıkırdadı. Konuyla alakasını anlayamamıştı. "Ne söylüyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pus / ayber
Fanficbaşarılı komutan özkaya, genç anaokulu öğretmeni eren'in ait olmadığı yeri ona hatırlatmaktan çekinmiyordu.