2.8

891 61 22
                                    

herkese selam! kurgu çok güzel ve heyecan verici yerlere gidiyor, lütfen sizler de yıldıza basmayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayın! böylece bölümler çok daha hızlı gelecek 😋💗

bir sürü iyi okumalar perisi en güzel perilerime 🧚‍♀️

Kızıl Komutan Berk Özkaya, Ömer Eren'in evinden ayrılır ayrılmaz göletin kenarına gelmişti. Bu küçük yer; küçük hanımla ilk defa her şeye sil baştan bir şekilde, arkadaş olarak başladıkları o yerdi. Emindi, onu düşüncelerinden kurtaracak yer burasıydı çünkü verdiği karar yanlış değildi. Aybike Eren'i hayatına almak, ona asla ihaneti getirmezdi. 

Aksine, eğer kafasındaki sorunlarla genç kadının yanına giderse ona ihanet edeceğini düşünüyor ve bu çileden çıkmasına neden oluyordu çünkü zihni bir türlü susmuyordu!

O belgeler çok önemliydi. Babasını -her ne kadar kötü olsa da- elinden kim aldıysa onları bulacaktı. Evet, belki büyüdüğü o sevgisizlik asla hafiflemeyecekti ama içindeki küçük çocuğa başardım diyebilecekti. Başardım, hayatımızı mahvedenlerden intikam aldım.

O kadar ikna etmişti ki kendisini Ömer'in yaptığına... O adamın dudaklarının arasından dökülen kelimelerin sonucunun Aybike'ye yönelik çıkması canını acıtmıştı. Bu, asla normal bir acıyış değildi. 

Kızılın tüm hayatı Aybike Eren'di. Operasyonlara artık daha temkinli davranıyorsa bu o kadın içindi. Yaşamı onun içindi; varlığı, varlığına duacıydı. Çocukluktan beri kalbini susturmuş, hep zihnini öne çıkarmıştı. Zihniyle sevmiş, zihniyle yemek yemiş, zihniyle spor yapmış ve zihniyle yaşamıştı. 

Oysa intihar edeceği gece, tek kabulü ve yoldaşı olan zihnini öldürmeyi seçmişti. Genç kadın yer ediyor diye en büyük düşmanı olan kalbini yaşatmıştı; canını acıtmaktan korkmuştu. Berk Özkaya, Aybike Eren için o silahı şakaklarına çıkarmıştı.

"Yapmaz," dedi ağlamamak için gözünü bile kırpmadan. "Ben yaparım, o yapmaz." 

Dizlerini birbirine çekip kollarını sardı, başını ise önüne eğdi. Düşünmek istemiyordu ama zihni susmuyordu ki... Keşke onu susturmanın bir yolu olsaydı. Sanki en büyük dostu olan zihni; artık tek düşmanı haline gelmişti çünkü gerçek değeri Aybike'ye veremeyen oydu. Kalbi ise yegane destekçisi...

Genç kadın, kızıl komutana bir sürpriz hazırlamak için geldiği göletin kenarında ona rastlayınca bu tesadüfe karşı gülümsedi. Biraz üzülmüştü gerçi, elindeki piknik sepetiyle öylece kalmıştı. 

Yanına sessizce ilerledi, piknik sepetini bırakıp bağdaş kurarak oturdu. "Senin ne işin var burada?" Gülerek sorduğu soru, Berk Özkaya'ya sadece acı getirmişti. 

Ama onun sesini duyduğunda zihnindeki soruların sessizce silinip gittiğini de hissetmişti. 

Önüne eğdiği başını kaldırdı, yanında oturan genç kadına çevirdi. Hiçbir şey söylemeden uzanır pozisyona geçip başını kucağına yasladığında, "Bundan daha güzel bir tesadüf olamazdı," dedi sessizce.

Tebessüm etti, Aybike. Onun neden bir anda bu kadar duygusallaştığını anlamamıştı. Morali bir şeye bozulmuştu, anlamak zor değildi. Genç kadın ona merhem olmak istedi. "Olabilir..." dedi söylediğine itiraz ederek. "Sen mesela."

Acı bir şekilde tebessüm etti, kızıl komutan. "Burada rahat edemedim." Aybike, başını göğsüne yaslayışını izlerken midesinin kasıldığını hissetti. O kelebekler yeniden kanat çırpıyorlardı sanki. 

Onlar kanat çırptıkça etrafa yayılan şey yaşamın tozuydu ve Aybike Eren, bu tozun sadece Berk Özkaya'ya bulaşmasını istiyordu. 

Narin parmaklarını kızılların arasına hapsedip usulca okşamaya başladığında, "Seni çok seviyorum," dedi sessizce. Gülümsedi, Berk. Zihni susarken sadece kalbinin haykırışlarını dinledi. "Hep sev," dedi küçük bir çocuk gibi. "Lütfen beni sev, bırakma hiç."

pus / ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin