4.2

696 49 36
                                    

herkese selam, biz geldik! oy ve özellikle yorumlardaki düşüş çok ama çok üzüyor. lütfen emeklerimizin karşılığı için okurken yorum yapmayı unutmayın. :') 

bu bölüm, pus'a ismini veren o şarkının bölümü. 

iyi okumalar perisi 🧚‍♀️

Öğretmen Aybike Eren'den.

Eğer asker bir abiniz, sonrasında ile aynı mesleğe mensup bir sevgiliniz varsa araba takip mesafesine sivil insanlardan bir nebze daha aşina oluyordunuz. Evet, cesaretim belki de buradan geliyordu. Kızıl komutanımın nereye gittiğini bilmiyordum ama gideceği yerin ona zarar vereceğinden adımın Aybike Eren olduğu kadar emindim. Çıkıp giderken gözlerinin ardındaki hüzne rastlamıştım. Derinlerine gömdüğü o küçük çocuğun naif bedeni hırs ve intikam dürtüsüyle kaplanmıştı. Onu kurtarmalıydım; çocuklar asla kötü duygular hissetmemeliydi. Almalıydım yanıma, başını yaslamalıydım kucağıma ve sevmeliydim. 

Evet, Komutan Berk Özkaya'nın ihtiyacı olan tek şey buydu. O her ne kadar silahlara hükmetse, ölümle burun buruna her gün gelse de yalnızca sevgiye muhtaç bir çocuktu.

Geçirdiğimiz zamanları düşünüyordum da... Tahmin edemezdim. Hayatıma elbet birinin gireceğini, ona sonsuz zaafımmış gibi davranacağımı biliyordum. Hep kutsal bir aşkın peşinden koşmak istemişimdir zaten. Beni bazı zamanlar acıtsa da tam olarak acıttığı yerden öperek tüm yaralarımı iyileştiren bir adam... Ben artık o adama sahiptim ve ne pahasına olursa olsun yanlış bir şey yapmasını engellemek istiyordum.

Ellerimde onun ellerinin izi vardı. Saçlarımın arasına hayatı barındıran parmak uçlarının naif griliği sinmişken nasıl itebilirdim ki? Kolay değildi. Yanlışlar yapmasına, kariyerini, canını tehlikeye atmasına rağmen ona bir türlü kötü davranamıyordum. Hep sevişi geliyordu aklıma. İçli içli bakıyordu açık kahverengileriyle, dudaklarıyla okşuyordu tenimi. O dudaklar; ateşi barındıran bir çift zindandı sanki. Aralarında ne kadar kaybolursam kaybolayım yanmaktan korkmayacağım tek şeydi. 

Ben, Komutan Berk Özkaya'ya çok fena kapılmıştım. Sert, hırçın poyrazları arasında saçlarımı uçuşturuyor, onun kalbine düğümlüyordum savrulmamak için. Beni bir tek o tutardı. Kalbi, saçlarımı adayabileceğim tek hazineydi. 

Ben bir tek onunla savrulurken güzel görünürdüm zaten.

Takip mesafesini koruyarak kırmızı ışıkta durdum. Bugün çare olacaktım ona. Gittiği yeri öğrenecek, yanlış bir şey yapmasını engelleyecektim. Ayrı ayrı varacağımız o yerden el ele dönecektik. Belki yine saçlarımı okşayacaktı, biraz kızacaktı bana ama yine de ona şirinlik yaparsam bu hesabın kapanabileceğini düşünüyordum.

Ne de olsa en çok sırtımı okşamayı, belimi sarıp sarmalamayı severdi. O dokundukça sanki bir iz var ve onu tedavi ediyor gibi hissederdim. Büyülü gelirdi parmakları, şifalı... 

Işık yandı. Yaklaşık yirmi dakika daha yol gittiklerinden sonra şehirden uzakta bir çiftlik evinde durdurmuştu arabasını. Kaşlarımı çattım, burada ne yapacaktı?

Komutan, çiftlik evinin geniş bahçesinden giriş kapısına doğru ilerlediğinde arabamdan indim. Bahçeye yaya bir şekilde girip ağacın arkasına saklandım. Aklıma, birlikte oturduğumuz o ağacın altı geldi. İçim çok sıkılmıştı o gün. Komutan Özkaya, ışıkları söndürseler bile beni karanlıkta bırakmayacağına dair söz vermişti. 

Ona inanacaktım.

Ve göz göze geldik. 

Sevgilimin bakışlarının ardındaki o öfke kırıntısına şahit oldum. Biliyordum, sinirlenecekti bana. Habersiz iş yapmama, onu takip etmeme çok sinirlenecekti ama dönemezdim artık. Başını sağa sola onaylamazca salladı, askeri pantolonunun cebinden telefonunu çıkardı ve beraberinde bana mesaj geldi. 

pus / ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin