selam, ben geldim! oy ve yorumlardaki düşüş cidden çok üzücü :') bazen uzun zamanım yazmakla geçiyor, lütfen sizler de kısacık bir zaman dilimini hor görmeyin. iyi okumalar perisi şimdiden 🥺🧚♀️
"İnanamıyorum!" diyerek hayretle karışık söylendi, Aybike. Her gün kendi kendine tamam diyordu. Oldu, bu ülkede bu da oldu ve artık hiçbir şeye şaşırmam! Ama öyle olmuyordu... Biricik çocuklarının yanından lojmana dönerken okuduğu haber onu çok sinirlendirmiş, üzmüş ve derinden yaralamıştı.
"Geri zekalı yobazlar!" Telefonunu sinirle deri ceketinin cebine sıkıştırdığı sırada sağlık sebebinden dolayı son izin gününü yaşayan kızılla göz göze geldi. Kızıl komutan, dudaklarındaki hafif sırıtışla duvara yaslandı. "Yine kime söyleniyorsun?"
"Altı yaşındaki minicik yavrucuğa yapılan istismara beyaz gelinliği simge seçip İslamla meşrulaştırmaya çalışan dinsizlere."
Kızıl komutanın dudaklarını kaplayan sırıtış hızla silindi, düz bir ifade halini aldı. Okumuştu yaşananları, defalarca kez konuşmasını da yapmıştı ama her duyduğunda sanki ilk defa öğrenmişçesine sinirleniyor, ne yapacağını bilemiyor ve ağız dolusu küfürler etmek istiyordu.
"Haklısın," dedi. Aybike, onunla bu konular hakkında konuşabileceğini biliyordu. Asla sığ düşünceli, yobaz birisi değildi. "Anlamıyorum cidden..." dedi genç kadın öfkeyle. Bu sırada anahtarı kapının üstünde bırakmış, önüne düşen kıvırcık saçları stresle geriye doğru atmıştı.
"O kadar korkuyorum ki, Berk. Sana bunu açıklayamam, tarifi yok. Öğretmenleri olduğum sürece çevremdeki her çocuğu korumaya çalışırım ama tek başıma gücüm nasıl yetecek hepsine?"
Genç kadının yaşlarla dolan elalarını gördüğünde içinde bir şeylerin kopup gittiğini hissetti. Ona yaklaştı, ama sarılmadı. Sarılamadı. Ellerini usulca omuzlarında konumlandırıp kendisine bakmasını sağladı. "Bir doktor nasıl her hastayı tek başına kurtaramıyorsa sen de her çocuğu tek başına kurtaramazsın," dedi.
Omzunu silkti, genç kadın. "Ama ben hepsini kurtarmak istiyorum." Küçük bir çocuk gibi dudağını büzmüştü yine, alt dudağının ise titrediğini görüyordu. Hafifçe tebessüm etti, kızıl komutan. "Türkiye hasta," dedi Aziz Nesin'den bir alıntı yaparak. "Ahlaken hasta, düşünce olarak hasta, eylem olarak hasta! Gerçekten hasta."
Omuzlarındaki elleri usulca yanağını kavradı, yavaşça okşadı. Bu temas karşısında ne söyleyeceğini ya da yapacağını bilemedi, genç kadın. Sadece kızıl komutanın sesinden duyduğu alıntıyı kulaklarına ve zihnine kazıdı. Avuçlarının arasında olmak ona çok farklı hissettirmişti. Bu dünyadan değilmiş gibi, çocukların kurtarılmaya muhtaç olmadığı bir yerde yaşıyormuş ve omzundaki yüklerden sıyrılmış gibi...
"Burada kalmam gerekiyor," dedi. "Çocuklar için." Burukça tebessüm etti, kızıl komutan. Avuçlarını genç kadının yanaklarından ayırdı, iki adım geriledi. Olmuştu işte, Aybike gerçek dünyaya dönmüştü.
Ait değilsin demek istedi ama beceremedi, o zaten üzgündü.
"Gir içeri küçük hanım," dedi ilgili görünmemeye çalışarak. "Üşütme." Hafifçe tebessüm etti, Aybike.
"Omzun nasıl?" Kızıl komutanın aklına, Ömer'le içerisine girdikleri o saçma sapan durum geldiğinde zorlanarak yutkundu. Genç kadının ince bacağının sanki yeniden bacağına sürtünüşünü hissetmişti, bu iyi bir durum değildi.
Aybike, güçlükle oynayan adem elmayı gördüğünde kaşlarını çattı. "Ağrıyor mu?" diyerek sordu. "Komutanım sana bir şey söyledi mi?" diyerek sordu. Genç kadın kısa süre sonra kızıl komutanın kastettiği şeyi anladığında bakışlarını kaçırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pus / ayber
Fanfictionbaşarılı komutan özkaya, genç anaokulu öğretmeni eren'in ait olmadığı yeri ona hatırlatmaktan çekinmiyordu.