0.4

1.3K 108 140
                                    

herkese selam, ben geldim! yıldıza basmayı ve bolca yorum yapmayı unutmayın lütfen, sizleri çok seviyorum <3 iyi okumalar perisii 🧚‍♀️

siz okumaya geçmeden önce bu bölüm komedi fikrini bana veren ilham perisi heynmel askima teşekkür ederim!

Ellerini birleştirip gergince tırnaklarıyla oynadı, Ömer. İki ay olacaktı, dile kolay iki ay... Son halini gördükten sonra gidememişti yanına. Ama öylesine özlemişti ki gecem diye sevdiği kadını, kalbine söz geçirememişti. Adımları onu en olmaması gereken yere getirmişti.

Parmaklarının titremesine engel olmaya çalışarak kapıyı tıklattı. Karşısında göreceği manzaraya asla alışamamıştı, her gördüğünde kalbine defalarca kez hançer saplanmış gibi hissederdi. O kurşun kendisine gelse bu kadar yanmazdı canı, devam ederdi hayatına ama kendisine gelmemişti işte... Hesaplayamadığı şey buydu. Hayat iyi ya da kötü gerçeklerle doluydu ve artık hiçbir şeyi değiştiremez, yoluna sokamazdı.

Kapı açıldı. Gece saçlısının yüzü yine kırgındı, üzgündü, umutsuzdu... "Merhaba," dedi Ömer dolu gözlerine aldırmamaya çalışarak. Dudaklarını birbirine bastırdı, Süsen. Nasıl cevap vermesi gerektiğini hâlâ bilmiyordu, öğrenememişti. Aralarındaki durum silahlı saldırı sonucu öylesine garip ve acı bir hâl almıştı ki değil sevgili kalmak, yüzüne zor bakar olmuştu.

Omzunu silkti. "Merhaba." Sormasının faydası yoktu, ama engel olamadı. "Nasılsın?" Buruk bir tebessüm kondurdu dudaklarına. 

"Tekerli sandalyeye bağlı." Sessiz kaldı, Ömer. Süsen ise acıyla sürdürdü sözlerini. "Voleybola küsen, bırak koşmayı iki adım atamayan aciz gibi." Kendi kendine güldü. "Gibisi fazla, acizim."

Başını iki yana salladı, Ömer. "Değilsin..." Elini tutmak istedi, uzanamadı. Dokunamadı sevdiği tene. Okşayamadı saçlarını, öpemedi titreyen dudaklarını. Hayattaki ilk sevdiği kadın annesiydi, bırakmıştı onu. Süsen'i ise kendisi koruyamamıştı. En çok buna yanardı canı. 

"Öyleyim, Ömer." Gözyaşlarını saklayamadı. "Neden geldin?" Süsen'in Ömer'e kırgınlığı başkaydı. Çok seviyordu onu, kendi canından çok... Sevmese, atlar mıydı hiç kendisinde engel bırakan o kurşunun önüne? 

Kırgınlığı, Ömer'in üzüntüden intihara kalkışmasıydı. Oğlana zarar verdiğini düşünüyor, deli gibi göğsüne ihtiyaç duysa da şiddetle engelliyordu dürtüsünü. Ağlayacaksa odası onu bekliyordu. Konuşabilirdi ama Ömer'e değil; tekerlekli sandalyesine. 

"Seni..." dedi oğlan, bir süre sustu. Dudaklarını birbirine bastırdı, titreyen sesini dizginlemeye çalıştı ama beceremedi. "Seni çok özledim, Süsen."

Yutkunamadı, kadın. Boğazında bir şeylerin düğümlendiğini hissetti. Ne de zordu öyle konuşamamak, nefes alamamak, ağlayamamak... Gözyaşları içine akıyordu sanki, tüm acılı birikintisini de boğazına akıtıyordu. Başka bir açıklaması olamazdı bu çaresizliğin.

"Özleme beni." Başını iki yana salladı, oğlan. Dizlerinin üstüne çöktü acıyla. Ellerini uzattı, tutamadı. Sanki aralarında hayali bir duvar varmışçasına davranıyordu. Tutmuş gibi yaptı, hissedercesine okşadı. "Nolur..." dedi. "Canım yanıyor."

Acı tebessümüyle dudaklarını taçlandırdı, kadın. "Biliyorum." Sessiz kaldı, kelimelerini biliyordu da izin vermiyordu konuşmasına o kahrolası yumru. "Biz birbirimize iyi gelmiyoruz." Ömer hızla iki yana başını salladı. "Hayır, hayır Süsen... Hayır."

Elini tutmak istedi, Süsen hızla geri çekti. "Git," dedi yalvarırcasına. "Git deme..." Gözyaşları hızlandı ama umudunu kaybetmek istemedi. "Birbirimize iyi gelemiyoruz, çünkü birlikte değiliz... Yalvarırım, Süsen. Bir şans ver bana. Ben..." 

pus / ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin