Karşısındaki görüntü yüzünden Felix sertçe yutkundu, tüm bedeni kilitlenmiş gibiydi.
Jisung'un yaşadıklarından daha çok canını acıtan bir şey varsa o da dolu gözleriyle kendisine bakan Jisung'un görüntüsüydü.
Cılız bedeni, fazlasıyla solgun teni, birazdan kan akacakmışçasına kızarmış dolu gözleri, parçalanmış dudakları ve yaşadıklarının ağırlığı altında ezilmişçesine yorgunluk dolu olan bakışlarıyla Jisung cidden parçalanarak atılmış bir cesedin mezardan fırlamış hali gibiydi.
Fakat parçalanma fiziksel değildi.
Jisung yanağına akan küçük bir damla yaşla birlikte dudaklarını oynatıp hafif bir sesle Felix diye fısıldadı, ikisi de duymamıştı onu.
Ama o yaşın akışını görmek Felix'in kilitlenmiş bacaklarını harekete geçirmişti.
"Tanrım, çok..." zoraki kendini toparladığında Jisung'un birkaç adım ilerisinde durmuş ona bakıyordu. "D-değişmişsin, seni böyle bulacağım aklıma gelmezdi." Jisung kısa bir an bakışlarını Minho'ya çevirdi, sonra kenardaki komodine tutunup zoraki ayağa kalktı ve Felix'e elini uzattı.
Ayağa kalkarken acı çektiğine dair oluşan o yüz ifadesi Felix'in yanaklarını ıslatan yaşların hızlanmasına sebep olmuştu.
Jisung'un elini yavaşça tuttu ve kendisinden güç almasına izin verdi, Jisung kendisine birkaç adım atıp tam karşısında dururken izledi sadece onu.
Ne yapmalıydı? Ne demeliydi ona?
Sarılmalı mıydı? Ama Jisung temastan korkuyordu...
Jisung'un bakışları tekrar Minho'ya kaydığında Minho anlayışlı bir baş işareti sunup odanın kapısını kapatarak çıktı.
Kapının sesiyle eş zamanlı olarak Jisung Felix'in boynuna atlamış, ona sıkıca sarılıp hıçkırıklarını serbest bırakmıştı.
"L-Lixie..." Felix de hızlıca sarıldı ona.
Birbirlerini o kadar sıkı sarmışlardı ki... Jisung uzun zaman sonra ilk kez bu kadar güvende hissediyordu.
Felix yanındaydı. Ona sarılıyordu.
Felix ise ilk kez böylesine büyük bir suçluluk duygusuyla dolmuştu, Jisung'un mutlu olduğunu sanarak geçirdiği on dört yılında onu aramaya hiç çıkmamış olmanın vicdan azabını çekiyordu.
Onu kollarında kaybetmek ister gibi daha sıkı sarıp saçlarına birkaç öpücük bıraktı, Jisung'un ağırlığının çoğu kendisindeydi ve Felix onun ne kadar hafif olduğunu tekrar fark etmişti.
"Geçti, iyisin."
"Çok özledim seni." Jisung geri çekilip burnunu çekerken Felix onu oturması için yönlendirdi.
"Ben de seni, Jisungie... Karşımdasın, hala inanmakta güçlük çekiyorum. Tanrım..." Felix onun ellerini sıkıca tuttu. "Seni güvende gördüğüme çok sevindim, en azından şu anda güvendesin yani." Jisung dudak büzdü.
"Sanırım öyleyim, ben... Bilmiyorum, her neyse." Felix bir elini onunkinden ayırıp nazikçe Jisung'un yanağına koydu ve solgun tenini okşadı.
"Ne hale gelmişsin... Seni mutlu sanıyordum ben." Jisung kaşlarını çattı.
"Ne?"
"Babam seni durumu çok daha iyi olan bir aileye evlatlık verdiklerini, sonra senin aileyle Kore'ye taşındığını söyledi. Ben... Bilseydim... Jisung cidden çok özür dilerim, seni hiç aramaya çıkmadığım için ne kadar kötü hissediyorum bilemezsin. Mutlu zannettiğim çocuğa bir bakıyorum... Ah, bu iş gittikçe zorlaşıyor." Felix titrek bir nefes alıp onun yüzünü inceledi. "Nasılsın şimdi?" Jisung bakışlarını birleşmiş ellerine indirdi ve Felix'in küçük elini iki eliyle tutup onunla uğraşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SCP 1048~Minsung
FanfictionMinho paranormal olayları araştıran bir polisti, Jisung ise çok küçük yaşta insanlara deney yapan sahte SCP binasına satılmış bir denekti... Not: Azar işittim diye yazıyorum kitap 1,5 angst ve paranormal olaylar içeriyor 1,5 ne diye sormayın angst i...