Göz kapaklarını aşıp gözlerine vuran yakıcı ışık yüzünden Jisung yüzünü buruşturdu, tüm bedeni kilitlenmiş gibi hissediyordu.
Gözlerini yavaş yavaş aralayıp ışığa alışmak için birkaç kere kırptığında bilmediği bir yerde olduğunu fark edip etrafa bakındı.
Neredeydi?
Olanlar tek tek aklına dolarken Jisung kollarını kaldırmıştı ki bir koluna takılı olan tuhaf şeyi görüp duraksadı.
O şey de neydi?
Diğer kolundan destek alarak oturduktan sonra elini o şeyin üstüne atmıştı ki odanın kapısı yavaşça açıldı ve Chan girdi içeri.
Chan...
Jisung şaşkınca gözlerini kırpıştırdı.
"Uyandın sonunda, nasıl hissediyorsun?" Jisung konuşmak in birkaç kere ağzını aralasa da yapamayıp şaşkınca ona bakmayı sürdürdü.
Cidden... Neresiydi orası?
Chan gelip Jisung'un serumunu ayarladıktan sonra kenardaki bardağa su doldurup küçüğünün yanına oturdu.
"Daha şoktan çıkamadın sanırım, su içmek ister misin?" Jisung başını salladı ve Chan kendisine suyu uzatınca yavaşça içti, Chan sonrasında bardağı kenara bırakıp sessizce Jisung'u izlemeye başlamıştı.
Jisung sonunda az çok toparlandığında Chan'a doğru eğildi.
"Ben... Neredeyim?"
"Hastanedeyiz."
"En son..." Jisung dile getiremeyip ona bakınca Chan iç çekti.
"Biliyorum, ölmüştün. Ölmedin ama, nasıl olduğunu bilmesek de... Ölmedin işte, yaşıyorsun ve sağlıklısın. Jisungie, artık her şey bitti." Chan ona ellerini uzatınca Jisung kısa bir tereddütün ardından onun ellerini tuttu, Chan'ın verdiği hissi de özlemişti. "Öncekine göre daha sağlıklısın, artık o kadar acı çekmeyeceksin. İyileştin güzelim, tamamen iyileştin." Jisung Chan'ınkilerle birleşik ellerine bakarken sertçe yutkundu.
İyileşmiş miydi?
Artık birine dokunduğunda derisinde karıncalanma hissetmiyordu, hem ayrıca... Vücudunda tuhaf bir his vardı.
Chan anlamış gibi onun elini okşayıp dikkatini üstüne çekti.
"Vücudunda şimdi sadece normal kan var, bir de uzun zamandır yemek yememişsin diye sana ilaç verdik o kadar. Bu yüzden tuhaf hissediyor olabilirsin ama bu his geçecek." Jisung'un ellerini daha sıkı tutup iç çekti. "Seni bulduğumuza öyle sevindim ki... İki haftadır kendimizi sensizliğe alıştırmaya çalışıyoruz ama hayır, alışılabilecek bir şey değil bu. Hepimizin sana ihtiyacı var." Chan yavaşça tek elini ona uzattığında Jisung gözleriyle onu takip etti fakat Chan yüzünü tutarken ona karşı çıkmadı.
Kısa bir sessizliğin ardından titrek bir nefes alıp bakışlarını ellerine indirdi.
"Yunho bana... Beni aramaya hiç çıkamadığınızı söyledi, doğru mu?" Chan onun yanağını nazikçe okşadı.
"Dokunmam rahatsız etmiyor değil mi?" Jisung başını iki yana salladı. "Pekala, aramama meselesine gelirsek... Hepimiz Jisung, hepimiz seni bulmak için çok çabaladık. Minho tepemizden inmedi, Jisung'um da Jisung'um diye başımızın etini yedi resmen. Neymiş Jisung olmadan yaşayamazmış, neymiş şu karanlık dünyada Han Jisung olmasa yaşamanın ne anlamı kalırmış falan filan. Bu çocuk cidden kafayı yemiş." Jisung hafifçe gülümsedi.
"Minho nerede?" Chan yavaşça ayağa kalktı.
"Minho'yu şimdi göremezsin, ikinizin de dinlenmesi lazım. Uyu hadi, birazdan seni normal odaya alacağız." Chan nazikçe küçüğünün alnına dökülen saçlarını çekti ve Jisung'un bakışları arasında oraya kısa bir öpücük bıraktı. "Rahatsız ediyor mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SCP 1048~Minsung
FanfictionMinho paranormal olayları araştıran bir polisti, Jisung ise çok küçük yaşta insanlara deney yapan sahte SCP binasına satılmış bir denekti... Not: Azar işittim diye yazıyorum kitap 1,5 angst ve paranormal olaylar içeriyor 1,5 ne diye sormayın angst i...