Göz kapaklarını rahatsız eden ışıkla beraber Minho yüzünü buruşturarak gözlerini açtı.
Gözleri ışığa alıştıktan sonra zoraki etrafa bakındığında hastanede olduğunu fark edip kaşlarını çattı.
Neden hastanedeydi ki?
Kendini zorlayarak doğrulduğunda kolunu tutan Chan'ı hissedip bakışları onu buldu.
"Yavaşla, yeni uyandın daha. Kendine gelmeyi bekle istersen." Minho onun yardımıyla oturup merakla Chan'a baktı ve boğuk çıkan kısık sesiyle konuştu.
"Neden hastanedeyim?" Chan onun saçlarını alnından çekip nazikçe yanağını okşadı, gözleri hafif kırmızıydı.
"Biraz düşün, hatırlarsın." birkaç saniye gözlerini kırpıştırarak ona baktıktan sonra aklına dolan anılarla bakışları değişti.
Jisung ile ilgili şeyler aklına doldukça gözleri de doldu.
"J-Jisung nerede? Hyung, lütfen Jisung'umun iyi olduğunu söyle." Chan cevap vermeyince Minho titremeye başladı, Chan'ın ellerini ittikten sonra ayağa kalkmıştı. "Jisung iyi, evde ve beni bekliyor. Ben... B-ben kafamı çarptım, evet evet. Kafamı çarptım ve bayıldım değil mi? Hyung neden bir şey demiyorsun? Neden... Neden ağlıyorsun?" Minho sonlara doğru kısılan sesiyle istemsizce yere diz çöktü. "Jisung..." onun hıçkırıkları dudaklarından kaçarken Chan sessizce tek elini kendi dudaklarına bastırıp gözlerini sıkıca kapattı.
Minho'yu avutacak bir şey söyleyemiyordu, daha kendisini bile avutamıyordu.
Minho tek elini Jisung'dan aldığı alışkanlık yüzünden sertçe karnına bastırıp tek elini yere dayadı ve gözlerini sıkıca kapattı.
Jisung'u böyle kaybetmiş olamazdı, küçük Jisung'u böyle kaybetmiş olamazdı...
Zoraki nefesler alarak başını iki yana salladı.
"Hayır, hayır kabullenmek istemiyorum. Hayır bu gerçek olamaz lütfen hyung... Hyung yalvarırım Jisung'umu getir bana, yalvarırım sincabım iyi olsun. Ne olursun bana şaka yaptığınızı söyle." Chan başını öne eğerken Minho'nun hıçkırıkları daha da arttı.
Gece kalkıp üstünü örttüğü ve kabus görüyor mu diye kontrol ettiği küçük sincabı artık yoktu, kendisine sırnaşıp saçlarını okşasın diye dizlerine uzanan küçüğü orada değildi.
Artık olamayacaktı, Jisung artık yoktu.
Küçük Jisung mutlu olamadan Jisung onu kendisiyle beraber bir çıkmaza sürüklemişti ve Minho'nun nefesini kesen buydu.
"Özür dilerim..." bunu defalarca kez fısıldadı.
Sakinleşene, Chan gelip onu yatağa dönmesi için teşvik edene kadar yerde hıçkırarak ağladı, acısının geçmeyeceğini bilse de bu şekilde dindirmeye çalıştı.
Jisung'u durduramadığı için kendinden nefret ediyordu.
*~*
Parmakları yavaşça odanın kapısını kavrarken Minho titrek bir nefes alıp gözlerini kapattı.
Jisung öldükten ve kendisi bir süre baygın kaldıktan sonra şimdi eve ve bu odaya dönmek... Korkunçtu.
Kalbi parçalanıyordu, düşünmek istemiyordu ama Jisung'u bulduğu an aklından çıkmıyordu bile.
Zoraki kapıyı açıp pervaza tutunarak içeri girdiğinde kalbinin adeta durduğunu hissetti.
"J-Jisung..." alt dudağı titrerken bakışları etrafta dolandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SCP 1048~Minsung
FanfictionMinho paranormal olayları araştıran bir polisti, Jisung ise çok küçük yaşta insanlara deney yapan sahte SCP binasına satılmış bir denekti... Not: Azar işittim diye yazıyorum kitap 1,5 angst ve paranormal olaylar içeriyor 1,5 ne diye sormayın angst i...