@pile16 @dystinabell @reem133x yaghazask97 @ece373738 @Leth_28 @M_merve14 @selfinaz52 @Daryoosh @HilalYucel7 @ortak_hikayeler61 @KrishnaMukherjeeSurb @snglss @TeffyLeal @almalta @Leth_28 @Rose_Rain26 @hex-hex ❤️❤️
Avuçları beyaz renkli elbisesinin eteklerini sıkıca tutarken portakal kokulu ağaçların arasında koşuyordu Küçük Zehra. Tepesindeki kara bulutlar güneşinin varlığını kaybediyor, ışığını keserken git gide yolları karanlığa bürünüyordu ama içindeki nedensiz heyecana engel olamıyordu. Zehra çarptığı taşla birlikte dizlerinin üzerine sert zemine düşmüştü. Dizlerinde açılan yaralardan akan kan damlaları elbisesinin eteklerini kırmızıya boyamıştı. Tam o esnada içini ısıtan tanıdık bir ses çalınmıştı kulaklarına.
"Zehra" dedi sevdiği adamın sesi... Serdar'ın sesiydi bu. Dizlerindeki yaralarına rağmen ayağa kalkmıştı duyduğu sesin üzerine. Ağaçların arasında nerden geldiği belli olmayan sesi bulmak için ilerledi. Az ilerde yağmurlarla süslenmiş bir gece belirmişti, merdivenlerine bırakıldığı caminin bahçesiydi burası. O kadar hızlı yağıyordu ki çoktan sırılsıklam olmuştu, elbisesinin eteklerinden süzülüyordu yağmur damlaları ama yağan yağmura yetişemiyordu süzülen damlalar...
"Zehra... Hadi gel gidelim buradan" diye seslendi Serdar'ın tanıdık ve şefkat dolu sesi, nedense yalvarır gibi gelmişti bu ses ona. Bakışlarını çevirdiğinde az ilerde merdivenlerin başında bir kadın görmüştü, simsiyah bir elbise giymişti bu kadın, yüzünü göremiyordu ama kucağında bir şey tuttuğunu görebiliyordu. Adımlarını o tarafa çevirmiş bir iki adım atmıştı ki Serdar'ın sesi bu sefer görüntüsüyle beraber varlığını göstermişti.
"Zehra gitme... Elimi tut gidelim buradan... Sen buraya ait değilsin" dediğinde bir bebek ağlaması sarmıştı gecenin sessizliğini, kendini yırtarcasına ağlıyordu bebek.
"Bebek ağlıyor Serdar"
"Zehra yapma"
"Korkma bakıp geleceğim hemen"
"Oraya gidersen buraya dönemezsin Zehra... Beni bulamazsın"
"Kızım... Sen benim kızımsın onu dinleme Zehra"
"Sen... Sen benim annem misin?"
"Evet Zehra hadi bırak o adamın elini ve benimle gel gidelim, hadi" diye konuştu yüzünü bile göremediği kadın.
"Zehra gitme"
"Serdar... Annemmiş o benim"
"Gel kızım bana gel gidelim buradan, o adamın elini tutma eğer onu seçersen beni sonsuza kadar kaybedersin"
"Zehra ben seni bir ömür beklerim ama bu doğru değil, o tarafa gidersen geri gelemezsin"
"Söylesene ona seçmediği tarafın öleceğini ama her şeyden önce onun katili olacağını söylesene" diye bağırdı kadın yüzünü bile dönmeden.
"Ya da benim seni öldüreceğimi?" dediğinde bir kurşun sesi duyulmuştu, bu kurşun Zehra'nın kalbinin tam ortasından geçip onu kanlar içinde yağmurun ıslattığı sert zemine sermişti.
Zehra hissettiği sıkıntıyla gördüğü kabustan gözlerini araladığında karargahtaki odasındaydı. Gece operasyona çıkacakları için karargâhta kalmışlardı. Uyuyakaldığı koltuktan doğrulup kalktı, boynunu ovalarken banyoya doğru ilerledi. Elini, yüzünü yıkayıp biraz ferahlamalı ve açılmalıydı. Diğerlerinden farklı gördüğü bu rüyayı çok da umursamamıştı aslında ama duyduğu bebek ağlaması hala kulaklarında yankılanıyordu. Kabuslar bir anda türemişti, alışmamıştı tabi ki ama sürekli üzerine durup düşünmek de istemiyordu çünkü iyi gelmeyeceğini biliyordu. Belki de yaklaşan doğum gününün etkisi de vardı, bilemezdi. En azından bu kabusta da ölen Serdar değildi, hep onun öldüğünü görüyordu çünkü.
"Toparlan Zehra, çıkış saati yaklaşıyor" dedi ve ekledi. "Gidip bir kahve alayım kendime" diye söylenirken sandalyenin üzerindeki ceketini sırtına geçirip odadan çıktı.
"Zehra nereye böyle?"
"Kahve alacağım ya mutfaktan, bizim odada filtre kahve kalmamıştı ister misin sende getireyim sana?"
"Yeni içtim canım sağ ol, sana afiyet olsun"
Zehra, Eda ile yaptığı kısa sohbetin ardından karargâhın mutfağına doğru ilerlemişti. Uzun koridorun sonundaki mutfağın kapısında adımlarını sonlandırdığında içerden birtakım sesler geliyordu. Görünüre bakılırsa seslerin sahibi Serdar'dı. Genç adam Zehra'nın varlığından habersiz bir şekilde önündeki kupa fincanlara filtre kahve dolduruyordu.
Zehra tebessümle "Mis gibi kahve kokmuş ya burası" diye söylenerek içeri girmişti.
"Güzelim, uyanmışsın"
"Sen nerden biliyorsun ki benim uyuduğumu?"
"Yarım saat kadar oldu yanına uğramıştım, üzerine battaniyede almadan koltukta uyumuşsun"
"Üzerimdeki battaniyenin sırrı çözüldü şimdi" dedi ve ekledi. "Bu kahvelerden biri benim sanırım"
"Seni uyandırmaya gelecektim, ayılmana yardımcı olur diye kahve hazırlayayım dedim"
Zehra "Düşünceli sevgilim benim" diye mırıldanırken uzanıp yanağına bir öpücük bırakmış, ardından da Serdar'ın elinde olan bir yudum aldığı kahve fincanını almıştı.
"Bahçeye çıkalım mı? Hava alırız hem"
Zehra "Olur çıkalım canım ama önce üzerine ceketini giy, hava serin" diye mırıldanırken elindeki fincanını fayansın üzerine bıraktı, koltuğun üzerinde duran cekete uzandı.
"Ben giyerdim"
"Ne fark ediyor ki acaba? Hem hep sen mi benimle ilgileneceksin yani, bende sevdiğim adamla ilgilenmek istiyorum olmaz mı?"
Serdar "Olur tabi neden olmasın?" diye karşılık verirken Zehra'nın avuçlarında tuttuğu ceketi üzerine giymiş, ardından da kahvelerini alıp birlikte bahçeye çıkmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON DANS; REST
FanfictionKalbimin sevdası sadece vatandı senden önce. Şimdi hem vatan var kalbimde hem de sen. Kurallar... Dostluklar...Düşmanlıklar... Ve hepsinin arasında filizlenen bu aşk... "Ben sana aşık oldum Zehra" "Kaybettim... Hayatımda ilk defa değil belki ama ca...