Güzel şimdi geriye kalan tek şey bir kapı bulmak.
Eğer düşüncelerim doğruysa dümdüz ilerlediğim takdirde bir kapı bulabilirim.
Burada geçirdiğim belirsiz uzun sürede eskisinden çok daha güçlü olduğuma eminim. Acaba diğerleri şuan nerededir?
İleri doğru koşarken buranın gerçekten sakin olduğunu farkettim. Diğerlerinde hep bir kargaşa vardı ki bu garip.
Daha dağları geçmemiştim ki gökte kırmızı bir Alev gördüm.
Hayır bu alev değil daha çok... Kırmızı olan kendisi?
Kollarını iki yana açmıştı ve kızgın bir biçimde aşağı indi.
-Sen...!
İki yana baktım.
-Ben mi?
Aşağı hızla indi ve parmağıyla beni işaret etti
-Sen aşağılık insan varlığı!
Oh yani ben.
-Bir sorun mu var?
Çok kızgın görünüyor.
-Burayı bu hale sen mi getirdin!?
-Oh bitkilerden bahsediyorsan evet açıkçası antrenmanım için oldukça işe yarardılar. Ve suları da fena değildi sonra yaprakları var tabi ve...
Daha da kızmış görünüyordu ve bilmediğim bir dilde bir şeyler dedi. Muhtemelen büyüklerin sinirlenince yaptığı gibi küfür ediyor.
-Bu bitkilerin ne olduğu hakkında bir fikrin var mı!?
-Canavar?
-Bu bitkileri aklının alamayacağı kadar öncesinde ektim ve yıllarca korudum sadece zamanı geldiğinde onların suları bana güç vereceği için ve sen... Seni öldüreceğim!
Ah o ciddi ama ne gücü?
-Pardon beni öldürmeden önce bir şey sorabilir miyim?
Sorup topukluycam.
-Ne gücünden bahsediyorsunuz?
-Tsk sizin gibi alt türler anlamaz.
Parmağını anlıma doğrulttu.
-Burası sadece güçlerini kullanabilen varlıklarda çekirdeğin geliştiği kısımdır. Ama siz insanlarda çekirdek kalbin olduğu yerde. Ve sen o kadar güçsüzsünki bin yıl çiçeğinin gücünü vücudun henüz kullanamaz! Benim seviyemde olsaydın gücün katlanarak artardı ama insan ırkı piramitten atılalı çok oldu.
Piramit... Ve güç? Bunları da sormak isterdim ama beni öldürmek üzere yani sanırım bunun için pek zaman yok.
-Ah şurada bir kaç tane bitki kalmış.
-Nerede?
Kaç!
Koşmaya başladım ve arkamdan bağırarak uçmaya başladı.
Ona tam fark attım derken önümde belirdi.
-Benden kaçabileceğini sandın ha!?
-Haha yanlış anlaşılma için üzgünüm. Açıkçası sizin olduğunu bilmiyordum ve siz bay... İşte siz çok güçlü olduğunuzdan bir kez daha ekip...
-Deli misin sen!? Bunun için yeterli zamanım kalmadı! Tek çare senin yaşam mücevherini almak. Boykece gücü tutabilirim.
-... Bu beni öldürür.
-Sence umurumda mı?
Kısa bir sessizlik oldu.
Durdu ve düşündü.
-Henüz seni öldürmeyeceğim. Yaşam mücevherinin öncesinde gücü tam emmesini beklersem eğer bitkilerin tam gücünü özümseyebilirim.
Etrafında inanılmaz bir aura vardı ve yanındayken kendimi baskı altında hissediyordum.
-Öyleyse seni sonra öldüreceğim. O zamana kadar güçlenmen gerekiyor.
Kimseye yaşam mücevherimi vermeye niyetim yok.
-Ahem. Acaba nasıl yaşam mücevherimi özümsediğinizi söyler misiniz?
-Haha daha bunu bile bilmiyorsun. Sadece yutmayı dene.
Bu değişik canlı gerçekten akıllı.
-Aa... Peki şimdi?
Bir iç çekti.
-Her yerde bir insanla gezdiğim dedikodusu yayılamaz.
Etraf parladı ve vücudu değişmeye başladı.
Bu canavar aslında yakışıklı... Dünya yok olsa da yok olmayan şeylerden biri bu.
-İyi bir zevkin var.
-Hmph statümü her yerde korumam gerekir. Şimdi güçlenmen için sana bilgi vereceğim ve fazlasıyla dövüşeceksin.
Sonra bu antranmanlara rağmen ölen ben olacağım?
Tabi ki hayır! Yeterince güçlendiğim zaman eğer bu bitki dediği kadar efsaneviyse ondan daha bile güçlü olabilirim.
O zaman kaçmak veya onu öldürmek için bir şansım olur. Ama o zamana kadar...
-Emrinizdeyim usta!
-Haah... Her şey bundan çok önce başladı. İnsan aklının alamayacağı kadar önce de. Varlıklar ve başlarında olan yöneticileri yani Ustalar birbiriyle çarpıştı. Buna basitçe altı büyük klan diyebilirsin. Şifa, ateş, su, hava ve toprak klanları. Sen sizin rüzgar yani hava olarak bilinen klanın güçlerini yaşıyorsun.
Nereden bildi? Henüz güçlerimi kullanmadım bile. Hem de altı tane var dedi ama dört tane saydı...
Beni takmadan devam etti.
-Dört büyük usta savaştı ve halkları da savaştı. Savaşın kazananı piramit olarak bahsettiğim yapının tepesine geçiyordu.
-Tepe de olmanın ne anlamı var ki?
-Shh. Tepe de olmak en güçlü olmak demek. Diğer klanların altında kalmazsın ve başka bir klan sana meydan okuyana kadar üstünlük sendedir. İşte bu büyük savaşta o kadar büyük güçler çarpıştı ki yırtıklar oluştu. Her bir yırtık başka bir boyuta açıldı. Bahsettiğim altı büyük klandan sonuncusu yani insanlar savaşmadı. Tek yetenekli olan diğer klanlara göre açıkça daha yetenekliydiler. Ama korkakça çekildiler ve piramidi terk ettiler.
...
-İlk usta öldükten sonra yavaş yavaş insanlar kim olduklarını unuttular. Irkların da herkes farklı güçlere hükmetse bile sonunda unutulmaya yüz tuttular. Sonra diğer evrenlerden akılsız başka varlıklar ortaya çıktı ama insanlar kendi dünyalarında habersiz yaşadılar.
-O zaman neden sadece şimdi kapılar açıldı? Neden daha önce veya sonra değil?
-Basit. Büyük savaştan sonra ateş klanı kazandı. Şifacılar ve ateş klanı güç birleştirdiyse de şimdi şifa klanı sadece bir yancı. Ve şimdi neden bu olayların patlak verdiğine gelince... Yeni bir savaş başladı ve taraflar değişiyor.
Şimdi anlıyorum. O ateş klanından olmalı. Güce acil ihtiyacı olmasının nedeni bu olmalı...
-O zaman anlaşamaz mıyız?
-Huh? Senin gibi güçsüz biriyle...
-Bu bitkilerin yerini tutacak başka bir şey yok mu?
-Hmm aslında var.
-Eğer onu alırsam...
-Ama kolay değil. Hava klanının özel hazinesinde kutsal rüzgar otu var. Eğer onu alabilirsen seni öldürmem.
Bu bahsettiği ot çok önemliye benziyor. Alsam bile ona verir miyim ki?
-Eğer onu bana getirirsen sana özel bir hediye vereceğim. Buna değecek. Aynı zamanda ölmeyeceksin.
Hemen ellerimi birbirine vurdum.
-Peki bu kutsal rüzgar otu ya da her neyse onu nasıl alıyoruz?
________
Yazar:Villainesssss
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boyutlar Arası
FantasyBildiğimiz dünya yıkılalı çok oldu. Dünyanın her tarafında bilinmeyen geçitler açıldı ve dünya bilinmeyen canavarlarla kuşatıldı. İnsanlar çok kısa sürede adapte olsa da bir çoğu öldü ve hala güçsüzler. Bir grup arkadaş yeni ev arayışında geçitlerde...