AH&ACI

18.9K 1.1K 236
                                    

  çok sorulduğu için artık dayanamadım. Yazılmış bölümlerini atıyorum Ziyanın canlarım. Çok büyük bir kitlesi olmaz sanırım ama nasip tabi. Keyifli okumalar, düşüncelerinizi lütfen paylaşın benimle. Bir satır için söylediğiniz kelime bile çok değerli benim için. Birazdan bir kaç düzenlemeyle diğer bölümü de atacağım

                             BÖLÜM -1-

Dudağının kenarı kıvrılmış ona ceza verdiğini düşünen hocasından gülüşünü saklıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Dudağının kenarı kıvrılmış ona ceza verdiğini düşünen hocasından gülüşünü saklıyordu. Yeni doğan ünitesi asla ceza olamazdı, tabi beş dakikada bir ellerini dezenfektanlı mendille silen hocası alt değiştirme olayını korkulu bir trajedi olarak nitelendirmeseydi.

  Ahu bu kadının jinokolog olmasını ve bu tür takıntılarını asla anlayamayacaktı. Bebeklerin altına yapmasına, kusmasına ve burnundan mukus çıkmasına dehşetle tepki veren kadın bir hemcinsini doğurturken zerre kadar rahatsız değildi.

  Ahu sessiz adımlarla hocasını onaylayıp, yanındaki arkadaşlarıyla göz teması kurmadan yeni doğan ünitesine doğru adımladı. Hayır asla yaptığından pişman değildi! İnsiyatif kullanması gerekmiş ve doğumda panikleyen kadını sakinleştirmesi için kocasını doğum haneye sokmuştu. Bazı araştırma hastanelerinin gerçekten katı kuralları olabiliyordu. Amacı düzen bozmak değildi kesinlikle. Amacı, panikleyen anneyi rahatlatmak ve kanalda kalan bebeği bir an önce dünyaya davet etmekti. Sonuçla zerre kadar ilgilenmemişti kimse. Bebek ki dört kilo iki yüz gram olan bu tosuna bebek demek asla kabul edilemezdi, iyiydi. Anne sağlıklıydı ve baba bir parça baygındı. Bu halledilebilir bir sorun olduğu için sorun listesine yazılmamalıydı aslında.

  Kendi kendine kıkırdarken üzerine dikkat etmediğini fark etti. Koridorda ilerlerken neden ona öyle baktıklarını anladı. Kan, ter ve kesinlikle idrar içindeydi. Hızla asistanlar için ayrılan odaya koşturdu. İnternler için burayı kullanabilmek gerçek bir lükstü aslında. Sadece on dakika içinde hızlı bir duş ve temiz önlüklerle gayet steril sayılırdı.

  Mama saatine denk gelmesi mutlu hissettirdi ona. 'Bebek Sırma' yazısını gördüğünde ise tekrar dudakları gülmek için kıvrıldı. Demek asker kaçağı sayılacak ebattaki tosun muayene için gelmişti. İnatçı tosun 42.haftaya kadar doğmamak için az diretmemişti. Doktorun sezaryen onayından sonra ise doğma nezaketini göstererek ilk sancıları annesi hastaneden çıkmadan başlatmıştı. Postmatüre sayılacak bebek gayet sağlıklıydı. İçerde ona iyi bakmışlardı anlaşılan.

  Yanına adımlayıp,  meme arayan ağzına bir kaç kez dokundu. Küçük tosun isyana başlamadan anneye gitmesi gerekiyordu. Eldivenle minik parmaklarını okşadığında kucağına aldı ve boynunda gizlenen cennet kokusunu derince soludu. Hiç öyle ilk annesi koklasın nezaketine giremeyecekti. Doğurtmak için canı çıkmıştı, bu hak Ahu'ya aitti.

  Bir süre boşluğu vardı. Bu nedenle bebeği anneye götürmek isteyen hemşireye bakıp dudak büzdü. Aylin Hemşireyi bu yufka yüreği ipe götürecekti sonunda. Bebek için ailenin hemşirelere teslim ettiği yeni doğan seti kıkırdamasına neden oldu. Annesi arı maya olmasını istemişti belli ki. Ama bu küçük tosun Coo Daltona benziyordu. Sarı pijama takımının üzerinden geçen siyah şeritler, eldivenler ve aynı renklerdeki şapkasıyla kesinlikle Dalton Kardeşlerin en huysuzunu andırdı Ahu'ya. Tabi açlığının vermiş olduğu sinirle çatılan kaşları da büyük bir etkendi.

  Kucağında ki bebekle sabırsız aileyi daha çok bekletmeden kapıyı tıklattı ve içeri girdi. Anneyi en son gördüğü halden çok daha derli toplu görmesi hoşuna gitti. Adet diye saçlarına takılmış kırmızı kurdelesi ve kırmızı puantiyelerin olduğu pijama takımı çok sevimliydi. Aldığı kilolar yüzünden yanakları dolgun ve kırmızıydı. Anne küçük tosunu beslerken kendini hiç ihmal etmemişti. Doğumhanede çataldan atlayıp kaçmaya çalışan ve herkese küfürler yağdıran o değilmiş gibi naif bir sesle kucağındaki bebeğe hayranlığını anlatıyordu.

  "Boyun devrilsin Süleyman, hep senin yüzünden!" nidalarını o atmamış gibi kocasına aşkla bakıyor, gülücükler saçıyordu. Süleyman da doğumhaneye destek için çağırılıp, onuncu dakikadan bayılarak ikinci bir iş çıkarmamış gibi "Babası gibi aslan oğlum" demeseydi Ahu kendini tutabilirdi. Ama ne yapsın o da insandı ve bu sevimli çift onu aşırı yormuştu, sinirlerinin de yıpranmasından dolayı gülmesini kontrol edemiyordu.

  Ona şaşkın şaşkın bakan çifte dönüp elini 'Beni boş verin' der gibi salladı.

"İyi misiniz doktor hanım. Süleyman kız kıpkırmızı oldu, su ver aşkitelom."

  Hızla eline tutuşturulan bardaktan bir yudum alıp kendini toparlamaya çalıştı Ahu.

"Lütfen kusura bakmayın, çok tatlısınız. Bende biraz yorgunum haliyle sinir boşalması diyelim olur mu?"

  Kendine tuhaf tuhaf bakan çift sadece baş salladılar. Kendileri çok normalmiş gibi Ahu onların gözünde anormal damgası yemişti. Bol teşekkürün ardından odayı terk etti.

  Bu ayı kadın doğumda geçireceği için biraz ürkmüştü ama sandığı kadar zorlanmamıştı. En azından ürolojiyi düşününce bebek koklamak gibi muazzam bir ödül vardı sonunda. İntörn hekim olmanın diğer bir artısı sınav haftası stresi yoktu. Allah'a şükür her hocası anlık sınava tâbi tuttukları için hızlı bir acı oluyordu. Öbür türlü psikolojik şiddetin alasını yaşıyorlardı.

  Uzmanlığı için jinekoloji ilk sıradaydı şu ara. Neyse gelecek ay değişirdi fikri nasıl olsa. Ama şimdi üzerine her hangi bir nöbet yıkılmadan buradan kaçmalı ve acilinden yemek yemeliydi. Ev arkadaşı ve belki de tek arkadaşı olan Yasemin  de gelmişse biraz sohbet edip sosyalleşmiş olurdu. Bu normal insanlar için çok basit bir eylem gibi görünse de onların durumundaki insanlar için hastane dışında biriyle ve ders dışı konularla muhabbet çok büyük bir sosyalleşme aktivitesiydi. Ahi bununla dalga geçmeye bayılırdı. Bir an kaşları çatıldı dünden beri Ahi hiç aramamıştı, bu tuhaftı işte.

Yasemini yoldayken aradı ve evde olduğunu öğrenince mutlu oldu. Beraber yemek yemenin şerefine Yasemin, annesinin dolaba sarıp attığı sarmaları çıkaracaktı.

Beraber izledikleri dizinin ikinci sezonuna başladılar, masada değil televizyon karşısında yemeklerini yediler. Yasemin yine kendine en uzak fakültedeki çok yakışıklı bir oğlanı anlatıp kendinden geçti. Mavi gözleri, uzun boyuyla Apollo'nun İstanbul şubesi diye salyalarını akıttı. Uzun zamandır olmadığı kadar güzel bir gece geçirdiler.

On ikiyi geçerken odalarına geçmişlerdi. Ahu, kafasına takılan birkaç tedavi metotlarıyla ilgili yazılmış makalelere göz atarken telefonu çalmaya başladı. Dudakları kıvrılmıştı, Ahi Bey de anca bu kadar sesini duymadan yaşayabiliyordu işte. Eline aldığı telefonda annesinin ismini görünce bir an duraksadı. Annesi bu saatte uyanık olmazdı!

Kulağına götürdüğü telefonla birkaç saniye aldığı soluğu veremedi. Elleri titredi ilk. Burnunda bir sızı baş gösterdi. Ensesinden bel çukuruna doğru bir ağrı geçti. Gözünden kopup gelen yaş değdiği yerleri ateşe verdi. Ve en sonunda dudaklarından bir 'AH!!!' süzüldü.

Kimse fark etmedi o gece ama teni bembeyaz, saçları kapkara bir kız nefes almaya devam ederken ruhunu teslim etti Azrail'e.. .

ZİYANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin