Duyduğum çıtırtı sesleriyle gözlerimi yavaş bir şekilde araladım. Etrafı bulanık gördüğüm birkaç saniyenin ardından her şey netleşince etrafıma bakındım. Az önce duyduğum çıtırtılar yanmakta olan ateşten geliyordu.
Mağara gibi bir yerde olduğumu farkettiğimde telaşla doğrulmaya çalıştım ama bileklerimdeki duvara zincirlenmiş kelepçeler yüzünden ayağa bile kalkamadım.
Nerede olduğum ve beni kimin esir aldığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. En son o kurt üzerimdeydi ve nefesini boynumda hissediyordum ama gerisi yoktu.
Ne olmuştu, beni kim kurtarmıştı oradan bilmiyordum.
Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattığımda mağaraya yaklaşan ayak seslerini duymamla geri açtım. Merak ve korku karışımı bakışlarımla mağaranın girişine bakmaya başladığımda sonunda içeri uzun boylu bir erkek girdi. Üzerinde salaş, beyaz, ipli bir gömlek siyah bir pantolon vardı.
Yapılı vücudu ve sert bakışlarıyla tehlikeli biri olduğu belliydi. Benden tahmini birkaç yaş büyüktü. Yanında dursam ondan küçük kalacağım bir gerçekti.
Gözlerini gözlerime dikip birkaç saniye baktıktan sonra içeri doğru girdi. Elindeki mataraya bana bakmadan uzattığında öylece yüzüne bakmaya devam ettim.
"Alacak mısın yoksa susuz kalıp ölmeyi mi planlıyorsun?"
Ses tonu hayatımda duyduğum en güzel şey olabilirdi ama tabii ki konumuz bu değildi şuan.
Susuzluğum kendini birden belli edince elindeki matarayı hızla aldım ve gözlerimi kapatıp birkaç yudum su içtim.
Matarayı yere bırakıp gözlerimi ona çevirdiğimde ateşin başında oturmuş elindeki bıçakla uğraştığını gördüm.
"Kimsin sen?"
Beni umursamadan yaptığı iş her neyse onu yapmaya devam edince sinirlenmeye başladığımı hissettim.
Beni ne diye buraya kelepçelemişti bunu söylemesi gerekiyordu. Kimdi ve benden ne istiyordu?
Saraydan birilerinin eline düşmek için mi kaçmıştım ben?
"Sana bir soru sordum? Kimsin ve benden ne istiyorsun?"
Yine hiçbir cevap vermeden durmaya devam edince sinirle bileklerimi çekiştirdim. Bir şekilde kurtulmam gerekiyordu bu kelepçelerden.
"Öyle yapman yalnızca canını daha fazla acıtır."
Sinirle ona döndüm ve "Sanane canımın acısından! Beni neden burada tutuyorsun onu söyle!" dedim.
"Canım öyle istiyor." deyip bana dönmesiyle gözlerimi kapattım.
"Kimsin sen? Beni nasıl kurtardın? O kurda ne oldu?"
Yine hiçbir şey söylemeyip önüne döndüğünde çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Neydi bu yaşadığım şimdi?
"Bana cevap ver!"
"Biraz daha bağırırsan bağlı olan tek şey ellerin olmayacak."
Bana dönüp sinirle konuştuğunda "Beni neden burada tutuyorsun?!" dedim tekrar.
Gözlerini devirip ayağa kalktı ve yanıma yaklaşıp önümde yere çöktü. Cebinden bir bez parçası çıkarttığında başımı iki yana salladım. Ellerimle ona engel olmaya çalışsam da nafileydi. Kara papatya eskisi kadar canımı yakmasa da hâlâ acı veriyordu ve gücümü emiyordu.
Bezle ağzımı bağlayıp geri çekildi. Sinirle ona bakmaya devam ederken "Uslu dur ve uyu. Sabah yola çıkacağız." dedi.
Uslu dur ve uyuymuş! Elimi kolumu bağla sonra gel uslu dur de! Kolay sanki uslu durmak!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
War Of Races - Jeon Jungkook
Fanfiction"Sana bağımlı oldum, tıpkı kanına olduğum gibi." "Katilime aşık oldum, tıpkı bir aptal gibi."