Park Jimin
Hena'nın kaldığı çadıra girdiğimde uyuduğunu görüp derin bir nefes aldım. Onu kaybedeceğim diye öyle çok korkmuştum ki artık yanından bir an bile ayrılmak istemiyordum ama bunu yapan şerefsizleri bulmam gerektiği için mecburen onunla kalamamıştım bugün.
Kasaba resmen kullanılamaz hale gelmişti. Tek tük birkaç ev sağlamdı, onlarda da kimse yaşamıyordu. Herkes başka yerlere gitmişti. Kimisi dağlara, kimisi akrabalarının yanlarına, kimisi de Talkin'in dış tarafına gitmişlerdi. Biz ise burayı terketmemiş ve dağlara kamp kurmuştuk. Burada kalıp olayın sorumlularını bulacak ve savaş için planlar yapmaya devam edecektik.
Bugün şüpheli birkaç kişiyi yakalamıştık ve onları sorgulayacaktık ama ben önce Hena'yı görmek istediğim için onun yanına gelmiştim.
Çok daha iyiydi ama hâlâ tam anlamıyla toparlanamamıştı. Çok güçlü bir kurtboğan türü olan sarı kurtboğanı kullanmışlardı ve o çok fazla solumuştu onu. Bu yüzden toparlanması birkaç günü bulacaktı.
Baş ucuna oturup elimi alnına götürdüm ve alnına yapışan saçları nazikçe geriye çektim. Düzenli aldığı nefeslerle hissettiğim korku daha da azalıyordu. Ne kadar şuan hasta olsada hayattaydı ve bu benim şuan için en büyük motivasyonumdu.
Masum bir şekilde uyuması yüzümde bir tebessüm oluşturmuştu. Normalde hiçte böyle değildi çünkü. Daha çok hırçın ve asi olmasıyla biliniyordu herkes tarafından ama o özelliklerini en çok bana gösteriyordu. Gerçi son zamanlarda daha yumuşaktı. Jungkook kimseye bir şey söylemeden gidince bundan çok etkilenmişti.
Peşinden gitmeyi çok istemiştik ikimizde ama alfa net bir şekilde kalmamızı söylemişti. Bir kurt için alfanın her sözü emir gibiydi.
Jungkook alfanın oğlu olduğu için bu emri çiğneyebilirdi çünkü her türlü affedilirdi. En azından biz böyle düşünüyorduk ama alfa o gittiğinde onu omega ilan etmişti.
Ben hâlâ geri geldiğinde affedileceğini düşünüyordum. Ne olursa olsun alfanın oğluydu sonuçta, onu o büyütmüştü. Gelirse yeniden sürüye alınırdı ama gelir miydi ondan emin olamıyordum.
Derin bir nefes alıp doğruldum. Gitmem gerekiyordu artık. O şerefsizleri sorgulayıp bu işte parmakları var mı öğrenmeliydim.
Eğilip Hena'nın alnına ufak bir öpücük kondurdum ve arkamı dönüp çıkışa doğru ilerlemeye başladım.
"Jimin?"
Sesini duymamla durup arkamı döndüm. Hafif araladığı gözlerini kırparak bana bakıyordu. "Ben mi uyandırdım? Üzgünüm. Gidiyordum zaten, sen devam et uykuna."
"Nereye gidiyorsun?"
"Birkaç kişi yakaladık, sorgulamaya gidiyorum."
Başını sallayıp yutkundu ve derin bir nefes aldı. "Su verir misin?"
Hemen yanındaki küçük masada duran şişeden bardağa su doldurdum ve doğrulmasına yardım ederek yavaşça suyu içmesini sağladım. Yeterince içtikten sonra geri çekildi ve yeniden yatağa uzandı. Bardağı masaya koyup ayağa kalktım ve "Sen uyumaya devam et, ben gideyim." dedim.
"Jimin?"
"Hm?"
"Üşüyorum." deyip hafifçe tebessüm etmesiyle bende gülümsedim.
"Sen kurtkadınsın Hera, üşümezsin."
Gözlerini devirdi ve "Şurada iki dakika romantiklik yapıyorum bozmasan ölür müsün?" dedi.
Güldüm ve "Seninle mi uyuyayım?" dedim.
"Jimin beni sinir etmeyip yanıma gelir misin? Kalkıp döverim seni bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
War Of Races - Jeon Jungkook
Fanfiction"Sana bağımlı oldum, tıpkı kanına olduğum gibi." "Katilime aşık oldum, tıpkı bir aptal gibi."