"Güzelim?"
Jungkook çadıra girip yanıma geldiğinde derin bir nefes aldım. Saraya bir günlük bir mesafemiz kalmıştı ve burada dinlenmek için durmuştuk. Ülkeme böyle dönmeyi düşünmemiştim ama sonuç buydu. Büyükannem kurtların soyunun bitmesini istiyordu ve bunun için savaşı bitirmiyordu. Kendi soyum için savaşmam gerekiyordu. Bu yüzden rahat edebilmek için Hena'dan pantolon ve gömlek almıştım. Yanıma da birkaç bıçak alıp kıyafetime saklamaya çalışıyordum.
"Efendim?"
Yanıma gelip ellerimi tutarak bıçağı elimden alıp yan tarafa bıraktı. "Ne oldu?"
"Geride duracaksın yarın." demesiyle gözlerimi devirdim. "Saçmalama-"
"Hina, ciddiyim ben." demesiyle başımı iki yana salladım.
"Jungkook ben yardım edeceğim, benim de savaşım bu. Hem ben savaşabilirim-"
"Güzelim yapamazsın demiyorum sana. Sadece yapmanı istemiyorum. Sana bir şey olabilir, zarar görebilirsin Hina."
"Bana olan şey sana da olabilir. O zaman sende gitme. Ancak o şekilde gitmem savaşmaya." diye kararlılıkla konuşmamla derin bir nefes aldı.
"Hina gitmem lazım... savaşanlar benim ailem."
"Benim de ailem... annem, babam, dayım,... sen... sen orada olacaksın. Benden nasıl geride durmamı beklersin?" dedim dolu gözlerimle.
"İyiliğin için-"
"Jungkook iyiliğimi istiyorsan seninle gelirim. Yanında olurum, ki o zaman daha güçlü oluruz. Bana engel olmaya falan da kalkma, ne yaparsan yap gelirim." deyip arkamı dönüp çadırdan çıkarken sinirli sesini duydum.
"Yoongi hyungun kızı olduğun o kadar belli ki, aynı onun gibisin!"
...
Saraya yakın olan ormanda ilerlerken ortamın kasveti ve sessizlik canımı sıkıyordu. Hiçbir ses yoktu, normalde de böyle miydi bilmiyorum çünkü dışarı çıkmam yasaktı görmemiştim daha önce buraları ama böyle sessiz olması can sıkıcıydı. Talkin'e yolculuk yaparken ve orada babamın sürüsüyle beraberken sürekli bir konuşma, hareket olurdu bu da kendimi iyi hissettiriyordu.
Şuanki kasvetli ve boğucu hava beni kötü etkilemişti. Burada tek değildim, bir yanımda sevdiğim adam vardı öbür yanımda annem, babam ve dayım vardı. Arkamda ise çok güçlü bir sürü vardı ama sanki burada yalnızmışım gibi hissediyordum ve bu çok kötü bir histi.
Derin bir nefes alıp yanımda yürüyen Jungkook'un elini tuttuğumda bana döndüğünü hissedip başımı ona çevirdim. Kötü hissettiğimi anlamış olacak ki baş parmağıyla elimin üstünü okşayıp hafifçe gülümsedi.
"Korkma ben yanındayım."
Onun gibi hafifçe gülümseyip ilerlemeye devam ediyorduk. Saraya çok yaklaşmıştık ama hâlâ görünürde kimse yoktu.
"Neden kimse yok? Büyükannemin burayı muhafızlarla doldurması gerekmiyor muydu?" dememle Muhafız Seokjin konuştu.
"Çoğu muhafız annenizin ve dayınızın tarafına geçtiler Prenses. Elinde kalan muhafızlarla anca sarayın içinde bir savunma sağlayacaktır."
Derin bir nefes alıp başımı sallamamla annem babama döndü. "Planladığımız gibi yapalım. Önce ben, sen, Taehyung ve Namjoon gidiyoruz." demesiyle hızla itiraz ettim.
"Hayır bende geliyorum!"
"Hina sen burada kalıyorsun." diyen babamla "Bu savaş benim de savaşım. Ben on sekiz yıl ailemden uzak kaldım, benliğimi öğrenmeme engel oldu. Onunla yüzleşmeye ne olursa olsun bende geleceğim." diye kararlılıkla konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
War Of Races - Jeon Jungkook
Fanfiction"Sana bağımlı oldum, tıpkı kanına olduğum gibi." "Katilime aşık oldum, tıpkı bir aptal gibi."