Haesun sessiz bir şekilde saraydan çıktı ve ilerlemeye başladı. Eğer annesi onu görürse mahvolurdu.
Sarayın dışına çıktığında derin bir nefes aldı ve bahçede ilerlemeye başladı. Muhafızlar etrafta gezip sarayın güvenliğini sağlıyordu. Onlardan birine yakalanmaması gerekiyordu.
Saklana saklana ilerlerken muhafızların bakışlarının kendisine döndüğünü görünce hızla ağacın arkasına saklandı.
Neyseki muhafızlar çok umursamadan geçip gitmişlerdi. Bu garip bir durum olsada Haesun umursamadan hızla saraydan çıktı.
Ormana girdiğinde derin bir nefes aldı ve gülümseyip koşarak saniyeler içinde varmak istediği yere geldi.
Arkası dönük beden hissettiği rüzgarla sevgilisinin geldiğini anlayıp hızla ona döndü ve ayağa kalktı.
Haesun hızlı adımlarla gidip sevgilisinin kolları arasına girdi ve gözlerini kapattı. Sadece bir hafta olmuştu görüşmeyeli ama ona yıllar gibi gelmişti.
"Çok özledim."
"Bende güzelim." Adam sevgilisinin saçlarını öpüp kollarını sıkılaştırdı.
"Bugün saraydan çıkmam diğer günlere göre daha zor oldu."
Adam ellerini tutup ağaç kavuğuna oturdu ve kadını da yanına çekti. "Kimse farketmedi değil mi?"
"Umarım."
Eğer Kraliçe Sarin kızının kendi ırkından değil de başka bir ırktan biriyle birlikte olduğunu öğrenirse onu asla yaşatmazdı.
"Savaşla ilgili hâlâ kararı kesin mi?"
"Evet. Devam etmesini istiyor." Haesun üzgünce konuşup iyice sevgilisinin kollarına sindi.
Adam birden ormanın içinden gelen sesler duyunca hızla doğruldu. Sevgilisini arıyorlardı.
"Buldular bizi."
Haesun telaşla doğrulduğunda sevgilisi ona döndü.
"Git! Lütfen git! Seni bulmasınlar!"
Adam başını iki yana sallayıp ellerini tuttu. "Seni bırakmam."
"Gitmen gerek! Eğer yanımda kalırsan seni öldürürler! Yaşaman gerekiyor senin!"
"Haesun! Seni bırakmayacağım!" Adam kararlı bir şekilde konuşunca Haesun yaşlı gözlerle gözlerine baktı.
"Sevgilim senin yaşaman gerek. Bana bir şey yapmazlar ama seni öldürürler. Ben buna dayanamam..." deyip elini karnına koydu ve "Biz buna dayanamayız." dedi.
Adam şaşkınlıkla sevgilisine bakarken gözleri doldu. O hamileydi. Karnında ikisinin bebeğini taşıyordu. Bir çocuklaro olacaktı ama şuan buna sevinemiyordu bile.
"Sen... sen hamile misin?" diye kısık sesle sordu.
Kadın yaşlı gözleriyle başını salladı ve "Onun için git sevgilim. Seni tanımasını istiyorum, ondan bunu alamazsın. Lütfen git, bizim için." dedi.
Adam başını iki yana sallayınca Haesun yanaklarını tutup dudaklarını birleştirdi. Sesler daha da yakına gelince Haesun ayrıldı ve "Git sevgilim." dedi.
"Seni seviyorum."
Adam kadının elini tuttu ve cebindeki kolyeyi çıkartıp ona verdi. "Sende kalsın... ona verirsin."
Haesun acıyla tebessüme edip elindeki kolyeyi sıktı ve arkasını dönüp hızla seslerin geldiği yere doğru koştu. Muhafızların önünde durduğunda hepsi şaşkınlıkla ona bakıp selam verdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
War Of Races - Jeon Jungkook
Fanfiction"Sana bağımlı oldum, tıpkı kanına olduğum gibi." "Katilime aşık oldum, tıpkı bir aptal gibi."