❝Time Turner❞

8.1K 260 234
                                    

Zaman döndürücüyü çalıştırdım.

Etrafımdaki her şey sanki geriye sarılmış bir film şeridi gibi dönerken ben, saniyeler içinde nerede olduğumu anladım. Zor değildi anlamak.

Burası seneler önce kullandığım, her santiminde anım olan, kokusunun bile zihnimde bir şeyler canlandırdığı odamdı.

Şu anda 18 yaşındaki benim de nerede olduğumu biliyordum. Birazdan odaya girecektim, o yüzden görünmemek için hemen bir yere saklandım.

Ve kapı açıldı.

Özlediğim o yeşil üniforma üzerimdeydi, yanımda ise başka bir yeşil üniformalı vardı. Ashira...

Anılarımda her zaman güzeldi ama şuan... daha da güzeldi.
Kızıl dalgalı saçları omuzlarından dökülüyor, kahverengi gözleri merakla geçmişteki beni seyrediyor ve narin elleri benim ellerimi tutuyordu.

Melodi gibi gelen sesiyle sordu;
"Bir şey mi oldu Draco?"

Aslında şu anda bunlara son vermeliydim ama bir kez daha hatırlamak istedim yaptığım hatayı, ona yaptığım haksızlığı ve hayal kırılığını görmeyi; çünkü eğer görürsem biraz daha cesaretlenecektim geçmişi düzeltmeye.

"Ben" dedim kalın sesimle. Ashira merakla başını yana yatırmış beni seyrediyordu, ne kadar da güzeldi o.

"Beni endişelendirme," dedi korkuyla ama gülümseyerek.

Birbirine kenetli ellerimizi ayırdım "Ayrılalım, seninle daha fazla devam etmek istemiyorum."

Ve bunu söylediğim anda gülümsemesi bir daha göremeyeceğim şekilde silindi. O gülümsemeyi en son o gün görmüştüm, yani öyle sanıyordum. Meğer son gülüşü değilmiş, bana son gülüşüymüş. Daha sonra... yıllar sonra... tren istasyonunda gördüm onu.

Yirmi beşli yaşlarında, hala su gibi güzelliğiyle. Yanında ise Axel Davis, eşi.

Ben ondan ayrıldıktan sonra ne kadar yas tuttu bilmiyorum ama sonra evlenmişti. Yiğenlerini trene bindirirken neşeyle gülümsüyordu.

Sanırım beni tek teselli eden o gün çocuklarının olmadığını görmemdi. Çocukları olduğunu görseydim zamanı geri alacak cesaretim olur muydu? Bilmiyordum.

Yiğenlerini öptü, sonra eşine sarılıp onların gidişini izledi. Bende onu.

O günden sonra, 26 yaşımda, anca anladım - babamın istediği şeyleri yapmak beni içten içe öldürüyordu.

O bir Weasley idi. Ashira Weasley. Kızıl saçlarından utanıp boyayan, çillerinden tiksinip makyaj yapan ve kendine zarar veren sevgilim.

Fakat sonra değiştirdim onu. Yaralarını sardım, yaralarımı sardı. Kendiyle barıştırdım, kendimi sevdirdi.

Sonra babam öğrendi. 'Kanı bozuklarla' konuşmam bile yasakken nasıl olurda ona dokunabilirdim, nasıl sevgiyle bakabilirdim? Ayrılmamı emretti, korkuttu, tehtid etti.

Bende korkak gibi yaptım. O gün ayrıldım ondan.

Sonrası ise zifiri karanlıktı benim için. Ölüm yiyen oldum, karanlık tarafı tuttum ve savaştan yine aynı korkaklıkla kaçtım.

Arkadaşlarımı, profesörleri ve onu bıraktım arkamda. Ne zaman haberleri okusam başka birinin savaşta öldüğü, yaralandığı yazıyordu ve ben bir santim daha giriyordum yerin dibine. Her sabah okuyordum gazeteleri - sırf tandığımın biri daha öldü mü diye.

Yıllar sonra, Hogwarts yine kurulduğunda, 9¾ peronuna gittim. Ve işte o gün, onu gördüm.

Savaşta ağır yaralanmış diye duymuştum ama o çok güzel ve sağlamdı. Eşinin yanındayken mucizevi bir güzellikteydi.

Şimdi ise umutsuzca zamanı geri alıyorum, o hataya bir daha düşmemek için. O hatalara.

Ben Draco Malfoy. Hayatımın en büyük hatasını yaparak babama boyun eğdim ve şimdi hatamı telafi etmek için her şeyi başa alıyorum.

Sevdiğim kadın için bu zaman döndürücüyü tekrar çeviriyorum.

Bu sefer her şeyin başına, ilk etkileşimimize. 9¾ peronundaki kavgamıza... 1 Eylül 1996'ya.

[İlk bölüme yorum atarak düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim!
Bu fikir bayadır aklımdaydı ama yazmaya üşeniyordum, umarım başka bir kitapla benzerlik yoktur.
Ve umarım hoşunuza gider.
Sizi çok seviyorum, kendinize iyi bakın!]

𝐓𝐢𝐦𝐞 𝐓𝐮𝐫𝐧𝐞𝐫 | 𝐃𝐫𝐚𝐜𝐨 𝐌𝐚𝐥𝐟𝐨𝐲Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin