❝Part 3 - End or Beginning?❞

2K 135 72
                                    

Geçmişteki Draco'dan

Masamdaki çiçekli tokaya bakarken kravatımı bağlıyordum. Canını çok acıtmış mıydım? Acımıştır... Ben acıtmasıydam bile yanmıştır canı, evini yıktılar... Yıktık.

Ölüm yiyen olarak gittiğim ikinci veya üçüncü görevdi. Bellatrix'te dahil hiçbirimiz kimseye zarar vermeyecektik, sadece amacımız Potter'ın kaldığı yeri yok etmekti... Ama Fenrir Greyback'i Ashira'nın karşısında gördüğümde elimde olmadan onu kurtarma ihtiyacı duymuş, üzerine atılmıştım.

O gün gördüğüm toka oradaykende hala saçındaydı... O an tokayı almak mantıklı gelmişti, almıştım fakat şuan neden yaptığımı anlamlandıramıyordum.

Zaten malikaneye döndüğümüzde Fenrir benim Weasley'e yardım ettiğimi söyleyecekken babam araya girip beni kurtarmıştı. Elbette sonra baş başayken kızmayı ihmal etmedi.

Göğüs kafesim yine sızlıyordu... Bastonundaki yılan deseni derime işlenmişti resmen.

Tokayı dolabımda, kıyafetlerimin arasına koydum. Daha sonra kitaplarımı alıp, sanki bir kaç gün önce göreve gitmemişim gibi dersliğe doğru ilerledim.
.
.
.
.
"Ve Pansy sürekli bir olayın içinde oluyor. Ona hakim olamıyorum.."

Blaise'in söylenmesini dinlerken başımı avuç içime dayamış boş gözlerle onu seyrediyordum. Daha sonra içeri giren Weasley ile gözlerimi Blaise'den çektim ve ona baktım.

Sağ kulağının arkasına sıkıştırdığı saçlar mordu. Mora boyamış... fark etmemiştim.

Tabii şuan hastalıklı görünümündeki tek sorun saçı değildi. Gözleri ve dudakları şişmiş, burnu kızarmış ve üniformasın kravatını bile özensizce bağlamıştı.

Evi için bu kadar üzülmüş olamaz değil mi?

Ben yan gözle ona bakarken o her ortak derste yaptığı gibi Potter'ın yanına oturdu
"Ash, günaydın" dedi Potter sevecen tavırla. Sanki onu mutlu etmeye çabalıyormuş gibiydi.

Arka sırasında oturan Ron, elini kravatına atıp kravatı düzeltti. Bu sırada o kısılmış sesiyle "Günaydın" dedi.

"Dostum dinliyor musun?" dedi Blaise omuzumu dürterek ona bakmamı sağlayarak.

Ona dönüp hızlıca başımı salladım "Evet.. Pansy diyordun?"

"Ben Pansy'den bahsediyorum da, sen Weasley'leri izliyorsun" dedi kaşlarını çatarak.

Weasley'nin ismini geçirdiğinde altın üçlüden bir kaçının bize baktığını hisettim.
"Şuan sana bakıyorum. Uzatma" dedim.

"Bu sıralar çok gerginsin" dedi Blaise homurtuyla.

"Anlatıcaksan anlat yoksa kapa çeneni Blaise"

Bana sinirli bir bakış attı fakat anlatmaya devam etti. Yaklaşık yirmi dakika sonra da profesör sınıfa girdi ve herkes yerlerine geçti. Ders başladığında tüm dikkatimi sadece profesöre vermiştim, ders dinlemek stresimi unutturuyordu.

Ders saati bu şekilde bittiğinde Pansy ve Blaise büyük salona gittik. Günün en sevmediğim saati başlıyordu, mektup saati.

Büyük salondaki onca baykuşun arasından tüm baykuşlara çarpan bir baykuş geçtiğinde bu baykuşun Weasley'lerden birine ait olduğunu anladım. Baykuş hızlıca Ashira'nın üzerinden geçerken mektubu bıraktı.

O mektubu açarken yüz ifadesine merakla bakıyordum. Gözleri satırlarda yavaşça gezindikten sonra gülümsedi, mektup ailesinden olmalıydı. O gülümsediğinde Harry de elini kızın sırtına koyup ona gülümsedi.

𝐓𝐢𝐦𝐞 𝐓𝐮𝐫𝐧𝐞𝐫 | 𝐃𝐫𝐚𝐜𝐨 𝐌𝐚𝐥𝐟𝐨𝐲Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin