Heryer karanlık...
Pûr nur o mevki...
Mağrip mi yoksa makber mi Yarab...
Mağrip mi yoksa makber mi Yarab...Acı çok acı bir ses. Kulakları tırmalayan, insana varoluşunu sorgulatan, içleri titreten ve sinirleri harap eden bir ses.
Alarm sesi...
Birine uyanması gerektiğini hatırlatmak için bulunmuş olan alarm...
Ve sabahları uyanmak istemeyen ben...
Ya kardeşim uyanmak istesek uyanırdık değil mi? Ne o başımızda bik bik... Gittim kuş cıvıltısına kadar yaptım şu alarm sesini ama asla sevemedim. Sevilecek bir yanı yok ki meretin. Bende baktım bu böyle iç gıcıklayıcı bir şey gidip halet-i ruhiye me uyan Makber eserini aldım zil sesi yaptım...
Madem gençliğimin baharını bu şekilde geçiriyorum yasını da ben tutarım en delikanlı halimle.
Yatağın içinde vücudumu kıpırdatıp alarma uzanmaya çalışırken yemin ederim o elin kolun ne şekiller aldığını birisi görse alır beni hoca hoca gezdirir bunun içine bir şeyler kaçmış diyerek. Yazık anneciğimin bile beni zaman zaman yadırgadığını görebiliyorum. Ben sürünerek komodinin üzerindeki alarma uzandığım sırada buz gibi olmuş bedenimin zaten ucunda duran son yorgan parçası da benden kopup kendini kurtarmıştı.
''Git git...'' dedim arkasından pis pis bakarken ''zaten beni gelen vurmuş giden vurmuş. Sende kop git benden ve asla görevini de yapma. Yorgan diye aldık halı çıktı mübarek. Ha bire kendini yerlere atıp duruyor.''
Yatakta sırt üstü uzanıp derin bir iç çektim ve sabahın köründe ne kadar ışık girebilirse içeriye o ışıkla birlikte tavanda asılı duran ampule baktım. Etrafında kendini sarıp sarmalayacak bir avizesi yoktu. Neden mi? Çünkü bu eve yeni taşınmıştık ve bırakın avize takmayı evi bile henüz yerleştirememiştik. O kadar ani olmuştu ki zaten geçen son birkaç aydan da hiçbir şey anlamamıştım. Zaten yeterince zor olan hayatıma inen yeni ev, yeni mahalle ve yeni okul şokunu atlatmam fazlasıyla zor olmuştu. Bakmayın şimdi şıp diye bir cümlede söyleyebildiğime. Bu acıların toplamı eşittir evrendeki tüm acı dolu şarkılar toplamına eşit durumda. Dikkatinizi çekerim Türkiye demiyorum yani hem Yıldız Tilbe, Müslüm Baba, Orhan Ölmez acıları hem de Adele, Lana Del Rey gibi şarkıcıların acılarından bahsediyorum.
''Aaa'' dedim kendi kendime sesli bir şekilde ''e benim dünyam iki ülkeyi geçemedi ya... Yok mu Hindistan'dan falan da birkaç bildiğim şarkıcı...'' küçük çok küçük bir an daha düşünüp sırıttım. ''Hindistan'da Müslüm baba ne arar be. Olsa olsa İsmail YK vardır orada şapur şupur misali.''
Ben yatakta dünyayı değiştirebilecek buluşlarımı düşünürken bir öğürme sesi geldi ki sormayın. Yattığım yerde zıpladım. Daha sonra da sesin sahibini çok iyi bildiğimden banyomuza pardon ''yeni banyomuza'' doğru bir koşu kopardım. Babaların babası babam kıpkırmızı gözlerle banyonun önünde elleri belinde bekliyordu.
''Günaydın'' dedi beni görünce ''sana da inşallah'' diyerek karşılık verdim ''bizim sultan maşallah alarmdan daha kuvvetli. Değil bizi mahalleyi uyandıracak. Zaten kimseyi tanıdığımız yok burada artık bizi gösterirken bak şu öğürüklü ev diye gösterirler.''
''Zehra maşallah cidden ayılmışsın sabah sabah çenen yine yerinde. Git de annene bir bardak su getir.''
Mutfağa doğru giderken söylendim.
''Bana ne ya anamın karnında ki getirsin suyu da. Hem kusturuyor hem suyunu da biz getiriyoruz. Hani küçük kardeş çok kullanışlıydı, tüm işlerimi ona yaptıracaktım. Kandırdınız beni! Ama oh olsun size! Beni yerimden yurdumdan ettiniz şimdi oynayıp durun böyle!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RAMAK KALA
Fiksi Remaja4 liseli... 4 arkadaş... Sınav yılında en fazla ne yaşayabilirler? Zehra ve Ceyhun Vedat ve Efsun... Aşk, rekabet ve eğlence bir arada. Romantik bir komediye hoşgeldiniz💜