chapter fifty nine: nogitsune

288 38 40
                                    

Rosa, en son öğrendikleri bilgilerden sonra Stiles hakkında gördüklerini tekrar düşünmek zorunda kalmıştı. Bu yüzden sonunda hastane kapısının önünde durmayı bırakarak içeriye girdi ve danışmaya ilerledi. Ne kadar Melissa'yı görmeyi beklese de burada olmadığını fark edebiliyordu bu yüzden başka bir hemşire ile konuşmaya başladı. "Hey acaba Stiles Stilinski'nin hangi odada kaldığını öğrenebilir miyim?" Hemşire birkaç saniyeliğine kıza bakarken sordu. "Herhangi bir yakını mısınız?" "Hayır ama yakın arkadaşıyım. Ayrıca abartmasanız mı? Sadece dinlenmesi için burada değil mi zaten?"

Hemşire ona tuhaf bir bakış atarken Rosa gözlerini devirdi ve sabırsız bir şekilde tekrar sordu. "Tamam artık söyleyebilir misiniz odayı? Sadece görüp gideceğim." "27 numaralı oda 2. kat." Kadının sinir bozucu bir tonda söylediği cümleye bir şey söylemezken hızlıca danışma bölümünden ayrılarak asansöre bindi. Sonunda istediği kata geldiğinde asansörden inerken kapılardaki numaralara bakarak 27'yi arıyordu.

Birkaç dakika sonra bir kapının önünde dururken içeri girmek için bir hamle yapmıştı. Aniden bir ses onu durdurdu. "Hasta uyuyor içeri giremezsiniz." Rosa, bunu söyleyen hastane önlüklü kişiye bakarken konuştu. "Sorun yok içeride uyanmasını beklerim." "Daha sonra gelseniz daha iyi zaten çocuk sakinleştiricilerle zar zor uyudu." Rosa birkaç saniye boyunca ikidir bunun özellikle mi olup olmadığını anlamaya çalışır gibi düşünürken sonunda söyledi. "Önemli bir şey olmasa burada olmazdım tamam mı? İki dakika konuşup gideceğim."

Adam, Rosa'nın söylediklerini dikkate almamış gibi görünürken yanına gelerek içeriye girmesini engelledi. Kızıl kız gözlerini devirirken birkaç saniye tekrar kapıya bakmış ve ardından adamın bakışları yüzünden tekrar geldiği koridora doğru yönelmişti. Erkek hemşirenin bakışları eşliğinde koridorda ilerlerken sonunda önüne gelen ilk dönüşten diğer koridora döndü. Birkaç dakika boyunca olduğu yerde beklerken sonunda kafasını önünde durduğu duvardan hafifçe sarkıtarak uzaklaşan hemşireye bakmıştı. Adamın tamamen uzaklaşmasını izledikten sonra sırıtırken birkaç saniyeliğine etrafına hızlı bir bakış attı ve tekrar önce ayrıldığı odanın kapısına geldi. Bu sefer beklemeden odanın kapısını açarken gördüğü boş ve dağınık yatak ile kaşları çatılmıştı.

"Benimle dalga mı geçiyorsun? Hani uyuyordu bu çocuk?" Rosa birkaç saniyeliğine odaya bıkkın bir bakış atarken hızlıca arkasını döndü ve tekrar odadan çıkarak kapıyı arkasından kapattı.

Odadan çıktıktan sonra koridorda etrafına bakarken çocuğun nereye gitmiş olabileceğini düşünüyordu. Sonunda hastane sonuçta ne kadar büyük olabilir elbet denk gelecektir diye düşünerek yürümeye başladı. Dakikalar boyunca koridorda yürümeye devam ederken sonunda birçok ışığın sönük olduğu bir koridorda kaşlarını çatarak durmuştu. Adımlarını daha yavaş ve sessiz basmaya başlarken buğulu camdan gölgeler görebildiği alanın kapısına gelmiş ve durmuştu.

Dikkatli bir şekilde cama doğru eğilirken manzarayı kaşlarını çatarak izliyordu. Stiles'ın etrafındaki üç oniye bakarken hala müdahale edip etmemesi gerektiğini anlamaya çalışıyordu. Yine de birkaç dakikalığına beklemeye karar verirken sessizce onları izlemeye devam etti. Sonunda Stiles nasıl yapabildiğini anlamadığı bir şekilde elini önündeki oninin göğsüne sokarken oni birkaç saniye içinde siyah bir duman ile ortadan kaybolmuştu. Arkasında ise sadece yumruğunu sıkan bir Stiles kalmıştı. Stiles birkaç saniye sonra elini açarken avcunda Rosa'nın mesafeden dolayı ne olduğunu tam olarak göremediği bir şeye bakıyordu.

Sonunda çocuk arkasına dönerken ise kalan iki oni aniden çocuğun üzerine gelmiş ve içinden geçer gibi dumana karışarak ortadan kaybolmuşlardı. Rosa şaşkınlıkla izlerken ses çıkarmamak için eliyle ağzını kapatmış ve gözlerini büyütmüştü. Birkaç saniye sonra çocuğun arkasına dönmek için hamle yaptığını fark ederken onu fark etmemesi için hızlıca kapının diğer tarafına kayarak kenara saklandı. Rosa sırtını duvara yaslayarak birkaç saniye boyunca beklerken hala gördüğünü sindirmeye çalışır gibi yere bakıyordu.

Birkaç dakika sonra dikkatini tekrar içeride ki sesi dinlemek için verirken tanıdık başka bir çocuğun sesini duymuştu, Scott. Rosa biraz daha olduğu yerde durursa kurtadam çocuğun onu fark edebileceğini hatırlarken daha fazla oyalanmadan koridorda geldiğinin ters yönüne sararak oradan uzaklaştı. Kısa bir süre de hastaneden de çıkarken etrafına bakmıştı ve ilk kez arabasıyla gelmediği için pişmanlık hissetmişti. Sonunda yürümeye başlarken ise adımlarını ev yerine Hayvan Kliniği'ne yöneltmişti.

Hızlı bir yürüyüş ile kısa bir sürede önüne gelirken üzerinde ki şok ve korku görünümünü umursamayarak içeriye girdi. "Konuşabilir miyiz?" Deaton, kızın aceleci ifadesine bakarken merak ederek kafasını sallamış ve kafasıyla içeriyi işaret etmişti. "Ne hakkında konuşmak istiyordun Rosa?" Rosa birkaç saniye konuya nasıl gireceğini düşünse de sonunda uzatmanın sırası olmadığını fark etmişti. "Nogitsune'nin kim olduğunu biliyorum."

Adam onun aniden söylediği cümle ile kaşlarını kaldırırken Rosa devam etti. "Stiles, en baştan beri Stiles'tı." "Rosa bundan emin misin?" Deaton kaşlarını çatarak sorarken Rosa kafasını salladı. "O olmalı tamam mı onu gördüm. Oniyi öldürdü ve rüyalarımda gördüğüm kişi de Stiles değildi, Nogitsune'ydi." "Bekle, bekle ne rüyası?" Rosa onun sorusu ile birkaç saniyeliğine gözlerini kaçırırken konuştu. "Geçen gün sana söyleyecektim aslında. Ama deli olduğumu düşünecektin özür dilerim." "Rosa bu kasabada deli olduğunu düşünebileceğim en son insanlardansın. Şimdi rüyanda ne gördün?"

"Stiles kendisi gibi davranmıyordu. O- bilmiyorum çok tuhaftı tamam mı? Yani daha güçlüydü daha..." Rosa birkaç saniye duraksayarak söyleyeceği kelimeyi seçmeye çalışır gibi görünürken Deaton onun yerine tamamladı. "Kötü mü?" Rosa hızla kafasını sallayarak konuştu. "Evet evet onun bakışları bile tamamen bir yabancı gibiydi. Etrafında olup biten kaostan zevk alıyor gibi görünüyordu." Deaton anlamış bir şekilde kafasını sallarken aklına takılan başka bir kısmı sordu. "Peki az önce oniyi öldürdüğünü söyledin? Bu nasıl olabildi?"

"Hastanedeydi ve yanında oniler vardı. Oninin göğsüne elini soktu ve o şey yok oldu. Stiles'ın elinde o kaybolduktan sonra bir şey vardı," "Ateş böceği?" "Sanırım, onu göremedim. Ama öyle olmalı. Daha sonra Scott geldiğinde ve ona bir sorun olup olmadığını sorduğunda ise yalan söyledi." Deaton ona kafasını sallarken düşünüyor gibi görünüyordu. "Tamam söylediklerin gerçekten birleşiyor gibi görünüyor hele de rüyan." Kız sessizce kafasını sallarken sonunda tekrar sordu. "Peki ona ne olacak? Yani diğerleri öğrendiğinde, onu düzeltmenin bir yolu olmalı değil mi?"

"Aslında bundan emin değilim." "Emin değilim derken ona ne yapacaklar?" "Aslında bu cevaptan pek hoşlanmayabilirsin." Rosa kaşlarını çatarken hızla sordu. "Onu öldürmeyecekler değil mi?" Deaton sessiz kalırken kız hızla kafasını iki yana salladı. "Tamam böyle bir şey olmayacak. Başka bir yolu olmalı kimsenin ölmediği." Deaton da kafasını sallarken adam konuştu. "Bu yüzden senden bunun hakkında şimdilik diğerlerine bir şey söylememeni istiyorum. Şimdiye kadar kimseye bir şey anlatmadın değil mi?" Kız kafasını iki yana sallarken adam devam etti. "Ya da Stiles seni görmedi?" "Hayır görmedi."

"Güzel. Bunun hakkında bir şeyler bulmaya çalışacağım. Yardımı dokunabilecek birilerini tanıyor olabilirim." Rosa, Deaton'ın sözleriyle kafasını sallarken geldiği andan beri hala rahatlamış sayılmazdı. Birkaç saniye sonra tekrar konuştu. "Yani şuan o tamamen Nogitsune mi?" "Aslında onunla karşılaşmadan bundan tamamen emin olamam. Stiles hala onu tamamen içeri almamış olabilir."

Rosa ona sessizce kafasını sallarken sonunda gözlerini önündeki masaya çevirdi. "Yani şimdi arkadaşlarıma yalan mı söylemek zorundayım?" "Bunca zamandır söylemiyor muydun zaten?" Rosa gözlerini devirirken adama cevap verdi. "İkisi aynı şey değil. Bunun ne olduğunu bile anlamamıştım ayrıca yine de onlardan bir şey saklamaktan hoşlanmıyordum." "Anlıyorum Rosa sorun yok. Sadece ortalığı olması gerekenden daha fazla karıştırmak istemiyordun."

*****
n

ormalde yarın bölüm atarım dedim ama saatlerdir otobüste sıkıntıdan patladım ve daha birkaç saat daha burada olacağım en azından can sıkıntım geçer dedim

seer | teen wolf [1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin