⚓
Ömer...
Küçük fındığım kucağımda merdivenleri inerken evde karmaşa tüm hızıyla devam ediyordu. Yaz mevsiminde, çay zamanı özellikle evimiz dopdolu olurdu. Kız kardeşimin bir tanesinin kızı kucağımda ama hangisinin olduğunu arada unutuyordum. O kadar çok çocuk yaptılar ki isimlerini bile unutuyordum.
"Ha bu ne kada uşakdu ya, bir sessuz olun da" diyerek masaya gittim. Yerime oturduğumda yeğenim hâlâ kucağımdaydı.
"Dıyı" dedi. Dıyı diyor bir de delireceğim.
"Dayısı kurban olsun, söyle."
"Bugün bayram."
"Hayır fındığım yarın bayram. Bugün arefe."
"Kurban kescez."
"Tabi ki ama sen bu sene kurban kesme ben sana kurban olurum."
Herkes yerını aldığında anam küplere binerek oturdu.
"Uy kafam almayi. Bu nedu ya?"
"Ana aşk olsun, iş durayi diye laf edersun geliruz kafam almayi dersun. Ben uşaklarumu alur giderum."
"Det" diyerek kızdım küçük kız kardeşime.
"Hele oturun oturduğunuz yerde" diyerek geldi babam. O da yerine oturdu. Başlayın diye işaret ettiğinde kahvaltımızı etmeye koyulduk. Yarın kurban bayramının birinci günüydü. Çay toplama işine ara verdik. Bacılarım alışveriş edecek, ben kurban için adam toplayacağım. İki büyük sana keseceğiz bu sene, çoğunu dağıtacaktık o yüzden iki katı adam lazımdı.
"Oğlum" dedi anam. Aha yine başladık. "Kız istemeye gideruz artuk he?"
"Uy işum var, ben gideyum" diyerek kalkıp yeğenimi yerime oturtrum. Sonra da kaçarak çıktım evden. Bir sabah boğazıma dizmese yediğimi ya ama nerde?
Arabama binip çarşıya inerken kalabalık göz dolduruyordu. Neyse no buralarda bayram telaşı hiç azalmıyordu. Limana gelmiş, park etmiştim. Arkadaşımın yanına giderken solda kalan tarafa baktım. Balıkçı gemisi denize çıkmamıştı bu sabah. E bayram telaşı tabi.
"Kolay gelsun Deniz" dediğimde doğrulup bana baktı, sonra da el salladı.
"Sağ ol abim."
İnsanın gözleri gelmeyeceğini bildiği birini görmeyi hiç mi bırakmazdı, benimkiler bırakmadı işte. Bu da bayramda gelmeyecekti, hiçbir bayram gelmediği gibi.
"Ömer, kurbani ne ettun?" diye sordu Vefa amca. Vefa Çakmak, buralarda balık ondan, çay bizden sorulurdu. Her sene babamla onun arasında kurban yarışı vardı.
"Hallettum."
"Eyi."
Sen kızını ne ettun? Hasret'um yine mi gelmeyi? Böyle bir sürü soru sormak isterdim ama yuttum. İyi bilirdim çünkü.
Arkadaşım Selçuk'un yanına gelmiştim. Onun da küçük bir balıkçı teknesi vardı. Kenarda ki masanın yanına geçip tabureyi çektim altıma.
"Çay verun gardaşuma" diyerek tekneden indi. "Hoş geldun."
"Hoş gördüm."
"Baban Çakmak'larla konuştuğunu görmesun" dedi. Her zaman da böyle söyler ama ben her zaman konuşurum.
Ailelerimiz arasında evvelden bir kavga vardı. Hasret'le benim nişanlılığım bitirecekti bu küslüğü ama Hasret kaçıp gidince küslük daha da arttı. Ben kimseye kin gütmedim ama Hasret'i iki cihanda da affedeceği mi sanmam. Böyle diyordum ama onu görsem demir atarım yine gözlerine.
Nerdeydi sevdiğim? Ne yapıyordu? Ondan hiç mi haber yoktu? Gebze'ye gitti ama orada aramadığım yer kalmadı. Nereye gitti? Ne haldeydi?
Yarın için adamları Selçuk ayarlamıştı. Limandakilere söylemiş, işi olmayan da gelecekmiş. Zaten dağıtıma adam lazımdı. Kesip pay edecekler bizdik.
Akşama kadar iş güç peşinde koştuk durduk. Eve gitmeden önce yine Selçuk'la oturduk. Sabah erken kalkacaktık ama çay içmeden ayrılmak olmazdı.
Kemençe çalışıyordu miçosu. Elimde bardağımla öne doğru eğilmiş dirseklerimi dizlerime koymuştum.
"Camide bayramlaşuruz abiler, hayurlu geceler" dedi Deniz. Onu da bir başka severim. Hasret'in küçük olan kardeşi ama evin tek çocuğu gibi oldu, bütün sorumluluğu üstlendi. Bir de abileri var ama hayırsızın önde gideni. Elimi kaldırdım ona karşılık olarak.
"Şu uşağun yükü beni bile yorayi" dedi Selçuk. Başımı salladım. Hastaydı annesi, çok zor bir adamdı babası ama ona rağmen hayat doluydu Deniz. Yirmi beşinde delikanlı, sevdalı da aynı zamanda ama bir nefes alıp istemeye gidemiyordu sevdiğini.
"Atma beni kalbunden. Ne olur kirma beni. Alma yarum bedduami" diye söyleyen çocuğa kulak verdim. Bu sırada efkarla salladım başını.
İçim sıkıldı yine. Uhunet bastı. Ara ara olurdu böyle, hepte Hasret'e yorarım. Başı dara düştü acaba? Nerde olduğunu bir bilsem...
"Hadi iyi geceler gardaşum, sabah görüşürüz."
"Görüşürüz gardaşum."
Kalktım. Gittim arabama binip yola çıktım. Evime doğru giderken derin derin nefesler alıyordum. İyi olduğunu bilsem geçerdi belki bu sevda dedikleri. Hiç haber yok ya ondan, kimse bilmiyor ya nerde olduğunu, buydu beni de ona mahkum eden. Ah bir bilsem, keşke bir bilsem.
Onların evinin önünden geçerken yavaşladım yine. Uzun uzun baktım odasının penceresine. On altı yıldır bir kere bile yanmadı ışığı. Umutlarımı yıktı da geçmedi ya içimden zalımın kızı.
Bende bu sevda olmasa bende mutlu olabilirdim belki...
⚓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASRETİN AĞIR GELDİ
Ficción GeneralKaçmayı tek çare olarak gördüğüm memleketime iki çocuğumla birlikte dönüyordum... Ardımda neler neler bıraktım oysa. Katı bir baba, hasta bir anne, deli fişek bir nişanlı. Giderken hepsinden kaçtım ama dönerken koca bir şehirdi kaçtığım. Hatalarım o...