10 Ekim...
Gözlerimi oğlumun üstünden çekmezken bir ufak nefes darlığı yaşıyordum. Davetiyeleri katlayıp zarflıyorduk annemle ve çocuklarımla ama benim canım oğlum çıt çıt mesaj yazıyordu. Son günlerde ne çok mesaj yazar oldu.
"Oğlum!" dediğimde telefonu kaldırdı. "Telefondan başını kaldırmıyorsun."
"Can yazdı anne."
"Ha artık yalan mı söylüyoruz?" dedi yüzüme bakmadan konuşmasından değil de burnunu kaşımasından yalan söylediğini anlayarak. Bir pinokyo gibidir Ferdi, yalan söylerken burnunu kaşır.
"Anne o şey ya."
"Onu anladım ama anlatmanı beklerdim."
"Özür dilerim."
"Benum bal oğlum hiçte yalan diyemez" dedi annem. Nasıl sakındım onu kendimden bile. Gözlerimin önünde büyüttüm her şeyini bilirim. Her halini, her hareketini, her mimiğini. Hâlâ bile gözüm onu görmese telaşa kapılıyordum.
"Dershaneye başlıyorsun Ferdi, biraz derslerine ilgi göstermeni bekliyorum."
"Öyle yapıyorum merak etme. Hatta anlamadığım bir soru olduğunda ona soruyorum, o da anlatıyor "dedi önüne bakarken gülümseyerek.
İçim bu yakınlığa hiç razı değildi son zamanlarda. Sanki çocuğumun yüreği yanacak gibi. Ne yapabilirdim öyle olmaması için bilmiyordum ama olan olmuş zaten görüyordum. Kapı çaldı.
" Kapı " dediğimde hemen kalktı. Salondan çıkıp kapıya gitti.
"Diren ablayla kocası hocam geldi" dedi oradan. Ayağa kalktığımda salona girdiler.
"Kocası hocam ha iyiymiş" dedi Cengiz hoca. Lisede tarih öğretmeni, haliyle oğlumunda.
"Hoş geldiniz."
"Hoş bulduk ablacığım." Diren'i öptükten sonra dünya güzeli kızını öpüp bebeği kucağıma aldım.
"Cengiz hoş geldin."
"Hoş buldum abla."
"Hoş geldunuz uşaklar. Oturun ha buraya."
"Otururuz teyzem otururuz." Elindekileri kenara bıraktığında davetiye başına oturduk.
"Çay koy oğlum."
"Hemen."
Babamla Deniz de birazdan gelirdi, o zaman yemeğe otururduk. Masa hazırdı, onları bekliyorduk.
"Annemde kalacağız bu gece de bir uğrayalım dedik."
"İyi yaptınız canım. Deniz de birazdan gelir."
"Ha bu nasi damatdu ya? Hiç görünmeyi."
"Çalışayi yavrum, e yuva kurmak kolay mi?"
"Valla doğru. Bir de bana diyor gelmiyorsun diye. Hele bir gelsin de göstereyim ona kim gelmiyormuş."
Ferdi çayları getirip çalan kapıya gitti. Gelenler de bizim iki didişken Emirşah ve Neşe.
"İyi akşamlar."
"Hoş geldiniz" dedim oturduğum yerden kalkamadan. Üstüme eğildiğinde öpüştük.
"Ben niye davetiye zarflamaya geldim Hasret?" diye sordu Emirşah.
"Sana aşk olsun, ben seni düşünüyorum burada."
"Allah aşkına nasıl düşünüyorsun anlat" diyerek annemin yanına oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASRETİN AĞIR GELDİ
قصص عامةKaçmayı tek çare olarak gördüğüm memleketime iki çocuğumla birlikte dönüyordum... Ardımda neler neler bıraktım oysa. Katı bir baba, hasta bir anne, deli fişek bir nişanlı. Giderken hepsinden kaçtım ama dönerken koca bir şehirdi kaçtığım. Hatalarım o...