Ferdi...
Annemi ve Ecem'i akşam gezmesine çıkarmıştım. Dayım sağ olsun parasız bırakmıyordu beni, bende havalar sıcakken dondurma yiyelim dedim ama annem istemedi. Bir banka oturmuş gelen geçeni seyrediyorduk.
Bugün daha bir yorgun görüyordum onu. Hasta olacağı zaman olurdu genellikle. Hasta olduğunu da belli etmeyecekti. Gerçi burada nasıl olurdu bilmiyordum. İşe gitmek gibi bir derdi yoktu, belki yattığı yerde dinlenirdi.
"İyi akşamlar" diyen ses önümüzden geldi. Yine bu kız. Gerçi annesiyle birlikte ama olsun. Bu onu görünce sinirlenmeyeceğim anlamına gelmezdi. Gıcık gıcık sırıtıyor yine delireceğim.
"İyi akşamlar canım" dedi annem.
"Akşam gezmesi mi? Merhaba" dedi Gülşah teyze Ecem'e. Ecem konuşmuyordu ve bunu artık herkes biliyor ama ona konuşacakmış gibi konuşmaya çalışıyordu.
"Oğlum gezelim çıktık. Siz?"
"Alışveriş yapalım dedi benim ki de."
Süsünden belli zaten ne kadar zengin olduğu.
"İyi."
"Hasta mısın sen?"
"Yok ya, yoruldum biraz."
"İyi madem, görüşürüz. Bize gel Hasret, doğru düzgün oturmadık."
Evet, Fazlı abiyle, Ömer abi kavga edince geldikleri gibi gittiler. Ben olayı limanda öğrendim de pek akıl erdiremedim. Koca koca insanlar siz yol için kavga edin, olacak şey mi bu?
" İnşallah canım. Görüşürüz. "
Bahar bana aynı bakışlarla bakarak giderken sabır diliyordum. Deli bu kız bence.
"Kalkalım mı bizde?"
"Olur anne."
Kalktık. Arabayı park ettiğimiz yere doğru giderken anahtarı anneme verdim. O da araba kullanıyordu, bende arkadaşlarla öğrendim.
"Ben mi kullanıyorum?"
"Kullan anne, dayımın nasılsa."
"Çok oldu ama unutmuşumdur."
"Ben sana hatırlatırım."
"Yerim seni" deyip yüzümü sıktı.
Ecem'i oturtup kemerini taktıktan sonra annem direksiyona, ben yanına geçtim. Annem arabayı çalıştırıp yavaşça kalkış yaptı.
"Bana araba sürmeyi Ömer öğretmişti" dedi. Bunu şimdi söylüyordu. Trabzon'a diye yola çıktığımızdan beri hep Ömer abiden bahseder oldu. Ondan ne de çok şey öğrenmişti. Hız yapmayı öğrenmemiş ama, yirmiyle gidiyorduk.
"Biraz hızlan" dediğimde ise en fazla kırka çıktı. Yol boştu zaten, akıp gidiyordu. Tedirgindi, herhalde arabada biz varız diye. Söz konusu biz olunca böyle oluyordu çünkü.
Bir kavşaktan dönüp yeşil ışıkta duran araca çarptık.
"Fren" demeye kalmadı üstelik. Gerçi yavaş çarptık ama çarptık bir kere. "Anne!"
"Ay çarptım." Kemerleri çözüp indiğimiz önde ki araçtan inen adam,
"Be anasını -" diyerek kollarını kaldıran Ömer abi annemi görünce kollarını kafasının üstüne tuttu. Kadere bak, şaka gibi. Koca memlekette çarptığımız arabadan Ömer abi çıktı.
"Hasreeet Hasret... Ne abayisun?"
Beni bir gülme tuttu. Annem dişlerini sıkmış korkar gibi bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASRETİN AĞIR GELDİ
Ficção GeralKaçmayı tek çare olarak gördüğüm memleketime iki çocuğumla birlikte dönüyordum... Ardımda neler neler bıraktım oysa. Katı bir baba, hasta bir anne, deli fişek bir nişanlı. Giderken hepsinden kaçtım ama dönerken koca bir şehirdi kaçtığım. Hatalarım o...