Büyük büyük gürültüleri geçmiş, bir evin içinde ki sessizlikte boğulmuştum. Yüzüme bakamaz hale gelen babam, her baktığında ağlayan anam, baksa da bakmasa da susan kardeşimle evin içinde koca bir yas vardı. Hiç mi diyecek bir şeyleri yoktu? Oysa biraz ruhumu okşayan sözler etseler üzülmezdim.
Alihan'ın yok oluşu babamı çileden çıkarıyordu. Kardeşim hayatı kolaylaştırmak adına her şeyi yapıyordu ama bu yeterli gelmiyordu ona. Anamın yüreğine ağır geldi öğrendikleri. Onca zaman mecburen yaşadıklarım onları kızdırıyordu. Sanki biri ağzını açsa fırtınalar kopacaktı.
Ferdi gitmek istiyordu, burada yaşayamayacağımızı sanıyordu ama ben herkesin biraz daha zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyordum.
Kalkıp masayı toplamaya giriştiğim sırada annem, "Ben toplarum yavrum, sen dinlen" dedi. İyiydim. Bedenim iyiydi.
"Anne hadi çıkalım biraz." Gözlerim annemi buldu.
"Çik evladum çik." Başımı salladım. Ecem dedesiyle kalmaya karar verdi yine. Zaten tuhaflığın o da farkındaydı, dedesi onu dinliyordu.
Üzerime hırkamı alıp oğlumla çıktım evden. Akşam seriniydi. Arabaya binip inerken günlerdir evde olmanın sıkıntısını atmak adın derin nefesler alıyordum. Camı sonuna kadar açmış, yüzüme çarpan rüzgara izin vermiştim ruhuma dokunsun. Kimse yapmıyordu çünkü. Kimse konuşmuyordu.
Oğlum kayalıklara getirdi beni, uçta bir adam. Denize dönüktü, elleri cebindeydi. Tebessüm ettim. Oğluma baktım.
"O bir açıklamayı hak ediyor anne. En az senin kadar acı çekiyor."
"Ben konuşunca acısı azalmayacak."
"Senin de. Ama paylaşma zamanı anne, bunca zaman sustun, şimdi konuş. Belki hiçbir şey değişmeyecek ama belki de çok şey değişecek."
"Mutlaka konuşmalıyım öyle mi?"
"Bir de sen anlat. Herkes şeyi söyledi, bir de sen senin açından olanları söyle. Ona ne kadar güçlü olduğunu göster, göster ki kaybolmasın."
Başımı salladım. Yutkunarak indim arabadan. Ona doğru giderken önümde ki yol şu ana kadar olan en kısa yoldu ama bacaklarım yoruldu. Ona içimi açmak mı? Bunu yapmasam olmaz mıydı?
Dolmuş, fazlaca yük almış benliğim bir yerde ya devrilecek ya da sakince bırakacaktı yükünü.
Başını yana çevirerek hissettiği gelişimi bir de teyit etti. Yüzüme düşen yaşları silip yaşları ellerimin arasına hapsettim. Tam arkasında durduğumda bana dönmedi. Bundan cesaret aldım belki de, çünkü yüzüme baksa dilim bağlanırdı.
"Ben geldum oroperi çkimi."
Başını önüne eğdiğinde sesli ama hızlı nefesi denize uçsa da yüreğime dokundu.
"Çok uzun yoldan geldum, biraz yorgunum ama seni çok özledum."
Derin bir nefes aldım. Karnımın içine ulaştı o nefes.
"Aklında tonlarca soru var biliyorum. Sorsan nasıl cevap veririm bilmiyorum. Giderken olmazsa, yapmazsam eğer dönerim diye çıktım yola. Zaten senden gitmekti içimde ki o sıkıntı, anlayamadım. Tek bildiğim boğuluyormuşum gibi hissettiğimdi. Çok istedim inan, seni aramayı öyle çok istedim ki ama bu mümkün değildi. Kalbini kırmak istemiyorum Ömer ama bağlandığım zincirlerden kurtulduğumda Ferdi kucağımdaydı. Çok kere kaçmak istedim ama bir şekilde tuttu beni. Küçüktüm, anneydim, korkularım vardı. Tehditlerle yaşadım evet, çocuğum canı için çok kere ölümden döndüm doğru. Her kaçmaya kalktığımda önümde duran soğuk bıçağın keskin tarafı oldu. Zaman öyle veya böyle geçip gittiğinde, tamda her şey geri dönmem için uygunken Ecem'e gebe olduğumu öğrendim. Sonra gidecek bir yerimin olmadığını, gelsem bile bu beladan kurtulamayacağımı anladım. Teslim olmuştum, kaçışım yoktu, o hayatta mecburdum. Dönsem de hiçbir şey değişmeyecekti. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASRETİN AĞIR GELDİ
Ficción GeneralKaçmayı tek çare olarak gördüğüm memleketime iki çocuğumla birlikte dönüyordum... Ardımda neler neler bıraktım oysa. Katı bir baba, hasta bir anne, deli fişek bir nişanlı. Giderken hepsinden kaçtım ama dönerken koca bir şehirdi kaçtığım. Hatalarım o...