14'- Yanlış Tercih

6.7K 519 70
                                    


Ömer...

Limanda kaldık. Polis sahadan bütün sivilleri çekti. Polisler Ferdi'yi arıyordu ama bizim aramamıza izin vermiyorlardı. Oğlu olduğu için çocuğunun canını yakacağını sanmıyorduk, tabi bunu biz sanmıyorduk. Acı bir fren sesiyle kaldırdım başımı. Hasret gelmişti, evde hasta yatıyordu oysa.

Arabadan inmiş buraya doğru koşmaya çalışırken Ecem annesine koştu. Hasret'in telaşlı gözleri babasındaydı. Ecem'i elinin altında tutarak gelmeye devam ediyordu. Ayaklandık haliyle.

"Oğlum nerde baba?" derken kısıktı sesi ama bu duyulmayacak kadar değildi. "Oğlum nerde baba?"

Bu hesap sormaktı. Yüz ifadesi oğlu kaçırılan bir annenin yüzüne benzemiyordu, onun ifadesi anlaşılması mümkün olmayan duygular barındırıyordu.

"Hani polisler oğlumu koruyordu?"

"Arayiler."

"Ne zaman bulacaklar, öldükten sonra mı?" deyince bir iki adım ileri attım.

"Babasudur he, oğlunu mu öldürecek?" dedi Vefa amca. Hasret ağlayan yüzüyle başını salladı.

"Öldürür, oğlumu öldürür baba."

"Ne deyisun?"

"Abla, ne yapar söyle" dedi Deniz. Biz ona dek hiçbir şey olmadığını sanıyorduk.

"Uzaklaş" dedi Ecem'e. Ecem annesinin sözünün dinleyerek bizden uzaklaşırken Hasret kollarını açarak yukarı kaldırdı.

Bir dünya vardı. Saf, temiz bir dünya ama o dünya Hasret'in kollarında ki bıçak yarası izleriyle, morartılar ve neredeyse çürümüş etiyle yıkıldı önüme.

Başımdan aşağı kaynar sular dökülmedi benim, benim başımdan aşağı dökülen onun olduğunu sandığım on altı yıldı.

"Bunlar ne?" diyen Deniz oldu.

"Söyleyemedim, utandım. Başıma gelenleri dile getirirsem daha fazla üzülmem sandım. Uyuşturucu bağımlısı baba, çok kere bıçaklandım, çok kere dayak yedim, ben defalarca ölümden döndüm. Hepsi de çocuklarım için. Oğlumu öldürür, gözünü bile kırpmaz..."

Yüzümden aşağı iki ince oldu gözyaşlarım. Ben kendimi biliyordum o an. Oluşan sessizlik, etrafa dağılan insanlar ve kalakalmış bir baba, bir kardeş ve ben...

Uzun bir sessizlikti bu, sanki daha fazla zamanımız varmış gibi. Telefonumun sesiyle kendime geldim. Cebimden çıkarıp açtım.

"Söyle" diyerek öteye dönüp yüzümü sildim.

"Burada abi."

"Ben gelene kadar orada bekle."

"Tamam abi."

"Toplanun ula" diyerek öne çıktım. Hasret'in elini tuttum. "Gidelum alalum oğluni."

Yüzüme öyle büyük bir umutla baktı ki o an kendimi pekte iyi hissetmiyordum. Kahraman olmak değildi benim derdim, ben yarimin gözlerinde olmak isterim. Kalbinde ki yerimden emin mişim gibi sanki.

Araba binip süratle yola çıktık. Direksiyonu sıkıyor, içimde ki hararete bir çare arıyordum. Eskiden insan kaçaklığı yapan adamın kıyısında görülmüşler. Oraya gidiyorduk. Peşimden upuzun bir kuyruk.

"Sormuyorsun" dedi.

"Senin de dediğin gibi. Beni ilgilendirmez."

Oysa öyle hissetmiyordum. Tamam kendi tercihinin kaderini yaşadı ama o adamı öldürecektim. Benim gözümden sakındığımın canına kast etmiş, yetmemiş izlerini bırakmış. Öfkeliydim, çok ama.

HASRETİN AĞIR GELDİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin