"Abla!"
"Efendim."
"Pikniğe gidelim mi bugün?"
"Gidelim."
"Denize de gireriz. Çocuklara iyi gelir."
"Ecem hiç denize girmedi ama."
Masayı silip bulaşıklara girmiştim. Saat yedi buçuk.
"Ben yüzdürürüm yeğenimi."
"Ben ederum oni" dedi babam. Torununu mu kıskanıyorsun baba, çok belli oluyor yalnız. Tebessüm ettim.
"Tamam o zaman abla çıkıp alışveriş yapalım hemen. Çocuklara denize girecek bir şeyler alırız, sende alırsın. Köfte, et falan alalım. Annem sepetleri hazırlar hem."
Benim param yok ama kardeşim varken asla endişem de yoktu. Biliyordum ki babam ona bizim için para verecek ama benim bundan haberim olmayacaktı. Tabi babamı annemle konuşurken duymasaydım.
" Olur. "
" Birazdan çıkalım, bende yaruma haber edeyum" deyip gitti yanımdan. Annem ve babama kahve yapmaya koyuldum o sırada.
Ferdi çok uykusu olduğundan kahvaltıdan sonra geri yattı. Ecem sabah çizgi filmini izliyordu. Onun da beyni uyanmış değildi. Çok erken kalkıyorduk ve haliyle onlar buna henüz alışamamıştı. Bizde erken kalkardık ama saat sekizde kalmakla, altıda kalkmak arasında ki o iki saat bile sersem ediyordu insanı.
Kahveleri yapıp önlerine koydum.
"Ellerun dert görmesin uşağum. Kendune et."
"Yok anne Ecem'i yıkacağım."
Mutfakta işim yoktu. Zaten pikniğe gideceğimiz yere yemek yapmayacaktım. Salona geçip kızımı yanına vardım.
"Duş alalım mı?"
"Olmaz" deyip kalktı.
"Ecem."Yanımda kaçıp mutfağa girdiğinde peşinden gittim."Kızım pislendin." Dedesinin kucağına çıkıp ona sarılarak kendini duştan kaçırmaya çalışıyordu. Sudan korkuyordu. Onunla duş zamanları çok yoruyordu beni.
"İstemem."
"Kızım hadi." Konuşmazken onu anlamıyormuş gibi yapıp duşa sokuyordum da şimdi nasıl olacak o iş.
"İstemiyorum."
Babam da çocuğu mu tutuyor, bir şey demiyordu.
"Ne olayi kizum?"
"Ecem sudan korkuyor anne."
"Amaaan" dedi babam. "Sen nasi karadenizlisun? Sudan korkmak nedu?"
"Ne dedi anne?" dedi Ecem şivesinden ne dediğini anlamayınca.
"Sen nasıl karadenizlisin diyor. Sudan korkmak ne demek diyor."
"Sevmiyorum."
"Ee o zaman nasi yüzecesun?" dedi babam. Ecem bana baktı.
"Nasıl yüzeceksin diyor. Pikniğe gidiyoruz bugün, denize girecek abin, dayın, deden. Sen yüzmek istemez misin?"
"I ıh" dedi yine babama sarılırken. Ne diyebilirdim ki, itiraz etme hakkını kullanıyor.
"Tamam, öyle olsun."
Mutfaktan çıkıp ortalığı topladım. Sonra yukarıya çıkıp odaları toplamaya başladım. Benim oğlum, yatağın üstünde sere serpe yatıyordu. Bizim odamız zaten topluydu, kalkınca yatağını toplamayı bilir çocuklarım. Ecem'in pijamaları hâlâ üstündeydi, onun için temiz iki parça kıyafet alıp odadan çıktım.
Aşağıya indiğimde salondaydı babamla Ecem. Çocuğumu giydirmek için koltuğa oturdum. Babam yine arkasını döndü.
"Ha bu gitma işuni birakasun" dediğinde ben çocuğumun pijamalarını aldım üstünden. "Uşaklarun okuluni ayarla buraya."
Sen böyle söyle yeter baba. Ecem'i giydirmiştim. Saçlarını taramak için yanıma oturtup tokayı aldım.
"Gardaşun sigortani yapturur. Tekne işçisu gösterur seni. Uşağun eskiğuni geduğini ben hallederum. Kartuni ha oraya biraktum."
Hiç gurur yapacak değildim. Sonuçta o benim babamdı ve benim onun desteğine ihtiyacım vardı. İyileşmek için, bu buhrandan kurtulmak için ve çocuklarımla daha iyi ilgilenmek için. Elbette o ne istersen onu seve seve yapardım.
" O silahi elumden aldun."
Kıvanç'ı vurduğum silahı babam çekmişti, bende elinden çekmiş, yılların intikamını almıştım. İçim soğudu böylece. Ben yaptım, zerre kadar pişman değilim. Çocuklarımın canına kast eden o adinin canını sonunda kendi ellerimle almıştım. Ben yapmasaydım belki de o korkuyla yaşamaya devam edecektim.
" Bağa birakmadun ha onun canunu alayum. Senun içun soğudiysa mesela yok ama daha gözümün önünden ayrulmayacasun. Sözümü dinleyecesun. Beni anladun mi?"
"Anladum baba."
"Eyi."
Kızımın saçlarını bir güzel örmüştüm.
"Dede erik."
"Uy hadi toplayalum he" diyerek el ele tutuşup çıktılar. Bir nefes verip omuzlarımı düşürdüm. Çok yorgun hissediyordum. Belki de yüküm hafiflediği için böyle hissediyordum.
"Abla hadi" diye seslendi Deniz.
"Geldim." Televizyon ünitesinin üstünden babamın kartını aldım. Şifresini de yazmış bir kağıda, onu da yanına koymuştu. Tebessüm ettim. Allah var parada pulda gözüm olmadı hiç. Ben sadece hayatımın ne kadar zor geçtiğini biliyordum. Kolaylık çocuklarımla geçireceğim zamanı çoğaltırdı. Onların iyi yerlere geldiğini görene kadar ölmek istemiyordum.
Ecem'im büyüsün, Ferdi bir hayale tutunsun istiyordum. Artık oğlum hayatını yaşasın, keyif alsın istiyordum. Çok erken büyüdü çocuğum, birden bindi ağırlık omuzlarına. Hafiflesin, yaşının çocuğu olsun istiyordum.
Okuması için ne yapmalıydım bilmiyordum ama liseyi bitirsin istiyordum. Artık beni düşünmesin, önüne baksın yavrum. Önünde nehir gibi bir hayat vardı. Bana nasip olmadı ama olsun.
Hem bir gün gönlü sevdaya düşerse oğluma sevdiğini alacağım. Mutlu olmaları için elimden geleni yapacağım. Felaket bir babaya rağmen muhteşem bir çocuk yetiştirdim ben. Benim hayatımı kurtamadı Kıvanç'ın saplantıları ama ben düşünceli bir çocuk yetiştirerek bir kız çocuğunun hayatını kurtardım.
Onun babasına benzememesi için ne kadar mücadele ettim. Ferdi bana çok düşkün ama zamanla, ait olduğum yerde olduğumu anlayınca, huzuru hissedince bırakacak benim için endişelenmeyi. Kalbi yeşerecek, hayalleri olacak, heyecanları, tutkuları ama asla saplantıları olmayacak...
Hayat çocuklarım için yeni başlıyordu...
⚓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASRETİN AĞIR GELDİ
Ficción GeneralKaçmayı tek çare olarak gördüğüm memleketime iki çocuğumla birlikte dönüyordum... Ardımda neler neler bıraktım oysa. Katı bir baba, hasta bir anne, deli fişek bir nişanlı. Giderken hepsinden kaçtım ama dönerken koca bir şehirdi kaçtığım. Hatalarım o...