21'- Gülüm Deyince

6.4K 475 67
                                    











Hiçbir şey olmamış gibi sofraya oturuyor, evde geziniyor, sözde babamın işinin peşine gidiyordu. On gün oldu. O kadar korkuyordum ki çocuklarımın başında ayrılmıyor, neredeyse evden çıkmıyorum. Ferdi evden çıktığında ise defalarca arıyor nerde olduğunu öğreniyordum. Yine bir akşam yemeği zamanıydı.

Ferdi gelmedi. Ömer'le fabrikadaymış. Ben anlayış gösteriyordum ama babam sorup duruyordu. Genç o desem de akşama yemeğinde evde görmek istiyordu. Bense Alihan'ın yanında ki gerginliğimi görüp sorgulamıyor diye seviniyordum. Çünkü benim oğlum zehir gibiydi, söz konusu bensem.

"Ara uşağuni" dedi babam. "Yemek vakti nereyedur?"

"Arkadaşlarıyla baba. Benim haberim var."

"He! Benum evumde olduğunu bilmiyisun zaar."

Bunları konuşmaya başladı evet. Alihan olmasaydı ben babamın sözüne giderdim ama maalesef. On yedi yaşına basacak oğlumun akıl sağlığını da düşünmeliydim.

"Genç uşak da baba, gezsun" dedi Alihan. Midemi bulandırıyordu. Öyle ki boğazını sıkıp canını alsam yine de yetmezdi bana.

"Ben alıp geleyim" diyerek masadan kalktım. "Hadi kızım."

"Kaldurma uşaği."

"Yanımda olsun" dedim ama dinlemedi beni.

"Kalsun kizum, ben bakarum" dedi annem. Hissediyordu korkumu. Arada beni sıkıştırıp soruyordu niye abine soğuk davranıyorsun diye. O benim abim değil demek istiyordum ama onu yapamıyordum.

"Yanundan ayurma ana, hemen gelirum."

Aklım evde kalırken çıkıp kamyonete bindim. Oğlumu almaya giderken kalbim küt küt atıyordu. Ne yapacağımı şaşırdım artık. İki arada bir derede yaşanmıyordu işte.

Çay fabrikasına geldim dakikalar sonra. İçeriye girdiğimde mesai saati olduğunu anladım kalabalıktan.

"Hasret" diyen sese döndüm. Anında gülümseyerek yanına gittim. Elini öptüm bana da baba olan Nurullah amcanın. "Hoş geldun kizum."

"Hoş buldum Nurullah amca. Nasılsın?"

"Hamd olsun uşağum. Gel çay içelum, hasbihal edelum." Başımı salladım. "O kadar zaman oldi geleli, elumi öpmeye yeni geleyisun he!"

"Kusura bakma n'olur, başım kalabalıktı."

Yazı hanesine girip deri koltuğa oturdum. Karşıma oturduğunda aramızda bir sehpa vardı. İki çay söyledi bu arada.

"Nasilsun uşağum?"

"Eyidur amca."

"Ne kada eyidur? Hirçun gözlerini dert almiş senun."

"Yok ya, büyüdük artuk."

"Hasret! Bağa yapma bari. Seni kizlarumdan ayurmadum bilirsun, ha onlara nasi baktuysam sağa da öyle baktum. Beni baba yerune koymayi misun?"

"Estağfurullah, hiç olur mu öyle şey da."

Çayları getirdi çocuk. Nurullah amcamın çayını içmeyeli çok zaman oldu. Ondandır ki bardağı elime alıp taze çayı önce kokladım. Bu beni yıllar öncesine götürdü. Ömer'in Ömer'im olduğu zamanlara. Bende bu fabrikada az cirit atmadım, az sevdaluk etmedum yarimle makinelerin arasında. Tebessüm ederken gözlerim doldu. Bir yudum aldığımda için canım sızladı.

"Olanları bende duydum" dediğinde bardağı kucağıma indirdim. Bazı tadlar insanın damağında kalıyordu. "Değer mi ha kizum?"

Hep böyle soracaklar. Kıvanç için Ömer'den vazgeçmiş, hayatımı cehenneme çevirmiş ve sonunda pişman olmuşum onların gözünde. Çocuklarım bir tarafa, Kıvanç için değil asla ama abime kanıp gitmeye değmezmiş bunu anladım.

HASRETİN AĞIR GELDİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin