Kimse evde yokluğumu fark etmesin diye olabildiğince hızlı adımlarla eczaneye doğru yürüyordum. Hayvan Caner artık ne kadar vurmuşsa yürürken bile inanılmaz bir şekilde acı çekiyordum. Bu da gözlerimi dolduruyordu.
Aslında acıya artık dayanıklık kazandığımı düşünüyordum ama her dafasında canım bir öncekinden daha yanıyordu.
Eczaneye sadece beş dakikalık yolum kalmıştı biraz daha dayanmalı ve oraya gittiğim gibi su isteyip etkili bir ağrı kesici almalıydım. Ailem zengin olduğundan oturduğumuz evde İstanbulun en zengin kesimlerindendi.
Buradaki insanlar benden çok farklıydılar ama bu bana göre güzel bir şeydi. Onlara benzemek istemezdim, çünkü biraz gariptiler. Biraz değil baya gariptiler.
İşte eczane tam karşımdaydı. Bir adım daha atacakken bir anda her yer karardı. Ne olduğunu anlamam biraz geç olmuştu. Hemen oturmalıydım yoksa bayılacaktım, vücüdüm artık acıya dayanamamış ve büyük ihtimalle tansiyonumu düşürmüştü. Başım dönüyor, midem bulanıyordu bir yere tutunmalıydım.
Hemen yanımdan geçen birinin kolunu tuttum. Kim olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu. Bir anda kolunu tutmamla şaşırsa da kötü olduğumu anladığında kolunu belime sardı.
"İyi misin?"
diye sordu ama ben daha cevap veremeden adamın üstüne yığılmıştım. Bak tekrar ediyorum düşmemiştim, bildiğin adamın üstüne yığılmıştım.
2 saat sonra
Gözlerimi yavaş yavaş aralamaya çalıştım ama bir anda göz kapağımın biri tarafından tutulup açılması ve ışık vurulması bana hiç yardımcı olmadı. Işık yüzünden hemen gözlerimi kapattım ve yüzümü buruşturdum. Neredeydim ben Allah aşkına? Hiçbir şey hatırlamıyordum.
"Günaydın, sabah oldu güzellik."
Hiii ben en son adamın üstüne doğru bayılıştım. Yoksa beni evine mi getirmişti? Hemen yerimden doğruldum ama bu iyi bir fikir değildi. Caner yüzüme asla vurmazdı, hep sırtıma ve belime vururdu. Dünde böyle yaptığından bu ani hareket çok canımı acıtmıştı.
Acıyla inledim ve dişlerimi sıktım. Sonunda gözlerimi açmak aklıma geldiğinde gözlerimi açtım. Karşımda beyaz önlüklü çok yakışıklı bir adam duruyordu. Aslında erkekler ilgimi çekmezdi ama bu adam cidden standartların çok üstündeydi.
İsim kartına gözüm takıldı Ada Hastanesi Doktor Çağan Akal. Adamın yüzüne daha dikkatli baktığımda siması bana çok tanıdık gelmişti.
"Ben seni nereden tanıyorum ya?" diye mırıldandım farkında olmadan. Tekerlekli koltukta bir masanın önüde oturuyordu. Bir şeyler yapıyordu ama pek dikkat kesilmedim.
Bana döndü ve kocaman gülümsedi. Bunu yaptığında gülmek ona ne kadar yakışıyor diye düşünürken o konuşmaya başladı,
"Aaa çok ayıp ama, 2 saat önce kollarında bayıldığın abiyi hatırlamıyor musun?"
Ve tahmin edin ben bu cümlede neye takıldım? Evet doğru tahmin, abi kelimesine. "Ne abisi be? Sen beni kaç yaşında sanıyorsun? Hem sende öyle büyük yaşta değilsin bence." dedim. Kahkaha attı ve bana döndü.
"Ben 26 yaşındayım ve sende 14 yaşında olmalısın." Ne Ne Ne bana 14 yaşında mı demişti? Hiçte öyle durmuyordum bi kere. "14'mü ben 19 yaşındayım, ve abi demekle de az kalmışsın ben sana amca diyeceğim"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sakladığın Bir Şeyler Var
De Todokitabım gerçek ailesi sandığı insanlar tarafından yıllarca şiddet gören bir kızın asıl gerçek ailesiyle tanışması ve onlarla yaşamaya başladıktan sonra iyiyce birbirine giren olayları konu alır umarım kitabı seversiniz.