24

73 11 2
                                    

Yıldızlardan Düştük - Dolabındaki Şarkı

...

Çift başlıklı belleği alıp telefonuma taktım. Bomboştu, tek bir ses kaydı vardı. Ses kaydına tıkladım.

"Lan dediğimi yapsana, sinirleniyorum yavaş yavaş."

"Abiciğim gidip kendin versene."

"Olmaz, hem Türkiye'de değilim."

"Ne gereksiz gizem kasıyorsun anlamadım."

"Komutanınla düzgün konuş lan."

"Neden bu kadar önemli senin için?"

"Sözüm vardı, aklımdan çıkmış."

"Kitaptan bahsetmiyorum. Ayliz neden bu kadar önemli senin için?"

Baran'ın sorusundan sonra Atlas birkaç saniye sustu. Nefesimi tuttum. Önemliydim onun için.

"Hadi hadi işim var, görmesin kimin bıraktığını. Kamera kayıtlarını hallet. Zaten o anlar.."

En azından onun için önemli olduğumu biliyordum. Kutunun ondan geldiğini anlamıştım ama şüpheliydim yine de. Ya o değilse diye defalarca düşünmüştüm.

"Hallederim."

Ve ses kaydı bitti. Telefon konuşmasını kaydetmişti sanırım.

Baran bunu bana bırakmıştı. Görmemi istemişti, belki de Atlas için çabalamamı. Evet Atlas benim gözümde çok değerliydi ama kendimi onun gözünde değerli olarak düşünmüyordum. En azından bu ses kaydına kadar. Şimdi bir şeyler daha katlanılabilir ve çabalanabilir geliyordu.

Uygulamaya girip Atlas'ın sohbetine tıkladım.

Siz: Ölme

Siz: Lütfen

Duygularımı anlatamazdım ama ondan bunu isteyebilirdim, ölmemesini isteyebilirdim. Telefonumu cebime koyup attığım mesajı düşünmemeye çalıştım.

Belleği çantama atıp tüm her şeyimi aldığımdan emin olduktan sonra üzüntüyle nefesimi dışarıya verdim. Bu odayı sevmiştim.

Poşetlerimi ve çantamı kollarıma takıp odadan çıktım. Yiğit beni bahçede bekliyordu muhtemelen, o beni evime bırakacaktı. Adımlarımı hızlandırıp bahçeye çıktım. Yiğit'in arabasını görmek için gözlerimi bahçede gezdirdim.

Bahçenin sağ tarafında aradığım şeyi bulduğumda adımlarımı oraya yönelttim. Arabanın önünde Yiğitle sohbet eden timi fark ettim. Yanlarına vardığımda bana doğru döndüler. Hepsinin yüzünde samimi birer gülümseme vardı.

Onlara aynı şekilde gülümseyip poşetlerimi arabanın arka koltuğuna bıraktım. Yanlarına yeniden geldiğimde hepsiyle vedalaştım.

Baranla göz göze geldiğimde göz kırptı, kısıkça gülüp arabaya geçen Yiğit'in yanına oturdum. Araba hareket ettiğinde onlar kenara geçerken el salladım. Hepsi benim askerlerimmiş gibi esas duruşa geçtiğinde büyük bir kâhkaha attım.

Bahçeden çıktığımızda Yiğit'in durgunluğu dikkatimi çekti.

"Ne oldu, neden böyle durgunsun?"

"Şimdi gidince bizi unutursun sen."

Çocuk gibi sitemle söylediği şeye güldüm. Gözlerini yola dikmiş kendi kendine homurdanıyordu.

"Siz unutulacak gibi değilsiniz ki, nasıl unutayım?"

"İletişimimiz kopmasın. Zaten anlamışsındır. Biz de gidiyoruz, göreve. Etrafında seni koruyacak adamlar olacak."

Ruh Yangını Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin