-Hadi vur kendini o zaman. Çünkü evet, vurmazsan burdan çıkışın yok.
Bazen, ölümü istemek kolay gelir insana. Kurtulmak, özgür olmak güzel zanneder; her şeyi boş verince düzelir hayat der. Bir çiçeğin yavaşça açıp solması uzun gelir, hızlıca bitmeli der. Gökyüzünü izlemek boşa zaman geçirmek gibi gelir, ne olacaksa hemen olsun der.
Silahı ateşlerken hızlıca bitsin istedim. Tüm endişelerim, korkularım yok olsun; en baştan başlayayım istedim.
Sadece istemek, yetmiyordu. Çaba göstermek gerekiyordu. Yoongi'nin belinden silahı alırken çaba göstermiştim. Fark ettirmeden planlar yapmaya çalışmıştım. Başarılı olacağıma inanmıştım.
İnanmak başarmanın yarısıdır sonuç olarak. Hep böyle düşünerek büyümüştüm. Umudumun kalkanı beni her zaman kötülüklere karşı savunur demiştim.
Yanılmıştım. Bazen yanılmak iyiydi elbet ama en kötü zamanda yanıldığında tekrar ayağa kalkmak zor olurdu. O anlardan birini yaşıyordum şu an.
Silahı ateşlemiştim elbet, duyduğum sesle gözlerimi açtığımda hala yaşıyor olmaktan nefret etmiştim.
-Kurşunsuz bile olsa silah ateşlemek cesaret ister." Yoongi'nin dediklerini duyuyordum elbet ama kendime o kadar odaklanmıştım ki anlamıyordum. Elimdeki silahı yere düşürdüm, başım öne eğildi.
Başarısızlık ilk defa canımı çok yakıyordu.
Bir el silahı önümden aldı. İki yanımdan koluma girenler beni ayağa kaldırdı. Tepki veremiyordum, her şey alt üst olmuştu.
-Bu da ikinci oyunumuzdu. Ne yazık, onu da başaramadın.
Duyduklarımla kafamda şimşekler çakarken başımı hızlı kaldırdım, Yoongi'ye baktım. "Nasıl yani?"
-Silahı almasaydın kurtulurdun belki. Ama sen diğer seçeneği tercih ettin.
Yutkundum, benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu ve ben hiçbirini fark etmiyordum. Bu kadar aptal olmama lanet ettim.
Beni öpmesi de mi yalandı?
Soramadım, yanlış anlar diye ödüm koptu. Bir de 'yoksa bana aşık mısın jeongguk' lafını çekemezdim.
Ve hayır, ona aşık felan değildim; ölesiye nefret ediyordum. Beni buraya zorla hapseden birine karşı hislerim olamazdı. Ama beni öpmesi...
Etkilenmiştim, inkar edemezdim. Öperken o kadar nazikti ki insan farklı şeyler düşünmeden edemiyordu. Kendimi son iki haftadır en rahat hissettigim andı. Garip, hiç istenmeyen bir yerde duruyordum, güvenilir hissetmem gereken son yerdi onun yanı, beni öptüğü dudakları.
-Dolabı getirip koyun. Sonra herkes dışarı!" Kollarımı tutanlar beni yatağın kenarına getirdiler, biri sol ayağıma yatağın altından çıkardığı demir zinciri takarken öbürü engel olurum diye beni tutuyordu. Zincir ayağımdan yatağın alt kısmına doğru uzanıyordu, çok uzun değildi. Hareketlerimi ne kadar kısıtlayacağını bilmiyordum.
Tepkisizliğim devam ederken beni tutan adamlar dışarı çıkmıştı, odaya bir dolap getirilmişti. Yatağın yanında çekmece vardı, hemen yanı boştu; orası getirilen dolap ile doldurulmuştu.
İşi biten dışarı çıkıyordu, bir ara iki sandalye getirildi; ondan sonra birkaç parça nevresim... Odada yalnız Yoongi ve ben kalana kadar sessizliğimi korudum. Herkes işini bitirince kafamı kaldırdım ve Yoongi'ye baktım.
Sadece bakmakla yetindim, diyebilecek bir şeyim yoktu çünkü. Yoongi getirilen sandalyelerin birine oturdu, bacak bacak üstüne attı; elini çenesine koyarken beni süzdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L'esprit de l'eslacier
FanfictionMin Yoonginin mekanında gizlice çekim yapmaya kalkışan Jeon Jungkook başına geleceklerden habersizdi. /yoonkook