Resim yapmak, en sevdiğim uğraşlarımdan biriydi. Çünkü sadece resim yaptığım zaman bir şeyleri unutabiliyordum.
Aynı bugünkü gibi...
Yoongi tam iki gün yanıma uğramamıştı. Geleceğini söylemişti oysaki; nerede olduğu konusunda bir fikrim yoktu. Zaten olsa garip olurdu; burada tutsak bir hayat süren, hiçbir suçu olmadığı halde suçlu ilan edilen kişi bendim.
Tam 2 gün boyunca neden gelmediği konusunda teori ürettim. Bazen kendi kendime konuştum, belki delirdiğimi düşünüp yanıma uğrar diye. Ama nafileydi, iki gün sessiz odada yalnız vakit geçirdim.
Yalnızlığa alışmaya başlıyordum, bu benim açımdan kötü değildi. Sosyal bir insandım küçükken, çevremdekilerle uğraşmayı severdim. Jimin çoğu kez bu yönümü çok sevdiğini belirtmişti.
Sosyal olmak iyidir, yalnız kalmazsın, demişti Jimin bir keresinde. Bu dediğini başta takmasam da sonradan fark etmiştim. Ama ben bu yönümü zamanla değiştirmiştim.
Yalnızlığı seven bir insan haline gelmek, pek de sorun olmazdı benim gözümde. Birkaç insanla yaşayacağımız fikir ayrılıkları, kalbimizi kırardı belki; ama yalnızlıkta her şeyin sorumluluğu sendeydi. Bu sayede kimseye darılmana gerek kalmazdı.
Ama bu da hataydı, tıpkı şu an beni kimsenin arayıp sormaması gibi, başıma gelebilecek bir şeyde merak eden insan olmayacaktı. Başıma bir şeyler gelebilirdi, şu anki gibi kaçırılabilirdim, kaza geçirebilirdim, ölebilirdim.
Ve biri sizin gerçekten yakınınız değilse, başınıza gelecek hiçbir şeyi merak etmezdi.
İki gün boyunca türlü düşünceler kafamda dolanırken, yine Yoongi'ye döndüm.
O... Zor biriydi. Belki güven problemi yaşamıştı şu ana kadar, belki ailesi yoktu. Ya da kafadan deliydi, her şeyi zevk için yapıyordu.
Ne olursa olsun son günlerde yaşadıklarım beni ona itiyordu. Bunun adının ne olduğunu bilmiyordum ama gelmediği her saniye onu özlediğimi fark ediyordum. Kafamın içindeydi, sürekli direktifler vererek yönlendiriyordu. Belki de bana yine o garip ilaçlarından vermişti. O yüzden böyle düşünceler beynimde dolanıyordu. Ama bildiğim bir şey vardı.
O öpücük boşuna değildi.
Bunu hissediyordum, büyük ihtimalle aynı duygular onu da esir almıştı; öğrenmemin tek yolu vardı: Yanıma gelmesi.
Sonradan fark ettim ki verdiği tuvalde resim yapıp bitirirsem gelebilirdi. Çünkü bana öyle demişti.
Geleceğim tekrar, resmini yap ve bekle beni.
Beklemek ilk defa benim için bu kadar işkenceli bir şey haline gelmişti. Hızlıca ikinci günün sonunda resmimi bitirdim. Odanın yan köşe duvarının üstünde kameraya karşı resmimi kaldırarak gösterdim.
Üçüncü gün, geldi.
Ama eski halinden eser yoktu. Beni öpen Yoongi gitmiş, yerine benden nefret eden ve hala suçlu olduğumu düşünen bir Yoongi gelmiş gibiydi.
-Resim bitti. Nasıl?'' Sorduğum soruyla göz temasını kesti ve resime odaklandı.
-Daha iyilerini görmüştüm.'' Gözlerimiz birleşti. ''Yurt odanda daha güzel çizimlerin var.''
-O-odamdaki resimleri mi gördün?'' Başını belli belirsiz salladı. Tuvali elimden alıp kapı kenarına koydu. Giderken götüreceğini anladım. ''Evet getirdikleri eşyalara bakmıştım.''
Kafamı onaylar anlamında salladım.
Bu kadardı, konuşabilecek başka ortak noktamız yoktu; ne diyeceğimi bilmiyordum.
Ama gitmesini istemiyordum. Yanımda kalsın istiyordum.
Bu aptallık mıydı, bilmiyordum. Belki de gerçekten delirmiştim.
Yoongi kapıya doğru yönelirken yapmamam gereken bir şey yapmaya hazırlanıyordum. Nefesimi düzgünce alıp ona doğru yöneldim, ayağımdaki zincir neyseki kapıya kadar uzundu. Önüne çıktım, şaşırdı.
-Derdin ne senin?
Dediğim şeye tepki vermezken gözleri hiç olmadığı kadar anlamlı bakıyordu. Sormasını bekledim, sormaya niyeti yok gibiydi; devam ettim. ''Üç gün önce hiçbir şey olmamış gibi gidemezsin.''
Tepki vermedi, gözlerimin içine bakıyor, susuyordu. Sinirleniyordum. ''Bana cevap vermen gerekiyor.''
-Ne dememi istiyorsun?'' Kaşlarım çatıldı. ''Herhangi bir şey? Neden yaptığını söylemelisin.''
-Bilmediğim bir sorunun cevabını sana nasıl verebilirim?
İşte... İşte bu beklediğim cevaptı. Güldüm, gerçekten kahkahalar atmak istedim. Delirmek, hiç bu kadar güzel görünmüyordu gözüme şu anki kadar...
-Demek bilmiyorsun.'' Gözlerindeki yaşları sildim. Yoongi tepkisiz kalmaya çalışıyordu ama endişeliydi. Belki de gerçekten delirdiğimi düşünüyordu, iki gündür inanmadığı halde inanmıştı belki de. ''Bilmediğin şeyleri her zaman böyle yapar mısın Min Yoongi?''
-Ne demek istiyorsun?'' Göğsünden onu iteklerler sendeledi.
-Dedim ki, bilmediğin her şeyi yapıyor musun?'' Yoongi tereddütle bakıyordu. Üstümdeki gömleğin kollarını yukarı sıvadım. ''Şimdi anlayacağız bilip bilmediğini.''
Onu yatağa düşene kadar itekledim, yandaki bana bağladıkları göz bandını aldım. Yoongi yapacağım şeyi tahmin etmiş olmalı ki güldü, yatağa doğru vücudunu geriye verdi.
-Ciddi misin? Bunu yapmana izin verecek miyim sanıyorsun?" Dediği şeyle sırıttım. "İzin vermezsen sana Jimin'in nerede olduğunu söylemem."
Gözleri açıldı. Bunu bildiğimi bilmiyordu.
Pardon, ben de bilmiyordum. Kesinlikle ortaya bir yem atmıştım ve buna düşmesini istiyordum.
Nitekim de düştü.
-Ne istiyorsun?" Göz bandını ona yaklaştırdım. "Gözlerini bağlayacağım." Elimle kamera ve kapıyı işaret ettim. "Sadece 30 dakika izin istiyorum. Kamerayı kapattır. Kimse içeri girmesin. Sadece sen ve ben... Otuz dakika. Yapayalnız olacağız."
Düşünceliydi, biraz düşünmesi için fırsat verecektim elbet.
Reddederse hiçbir duyguya izin vermeyecektim bu saatten sonra.
Ama kabul ederse de bu otuz dakikada karşısında hayatı boyunca hiç cesaretli olmayan, ama bu otuz dakikada yapacaklarından zerre pişman duymayan bir Jeon Jeongguk ile karşılaşacaktı.
Karar Min Yoongi'ye kalmıştı.
Merhabalar...
Biraz geç geldi üzgünüm, üniversite telaşı yüzünden bölüm yazamadım bir türlü.
Bu pazartesi üniversitem başlayacağı için haftasonu üç kurguma da yeterince bölüm yazmayı düşünüyorum, bir aksilik çıkmasın diye.
Yanisi... bölümler bu aralar biraz gecikebilir, affınıza sığınıyorum.
Okuyan herkese teşekkürler, bu kurgu bitince lütfen ayrılmayalım 🥺 diğer kurgularımda buluşalım.
Görüşmek dileğiyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L'esprit de l'eslacier
FanfictionMin Yoonginin mekanında gizlice çekim yapmaya kalkışan Jeon Jungkook başına geleceklerden habersizdi. /yoonkook