-Bir hata, iki insan, bin bedel

108 15 5
                                    

Hayat, bazen çok şaşırtıcı olabiliyordu.

Başladığın noktaya geri dönebiliyordun, hiçbir şey eskisi gibi olmayabiliyordu.

Bir zamanlar acı çektiğin yer, bir zaman sonra mutluluk kaynağın olabiliyordu. Ve bir anda yine her şey tersine dönebiliyordu.

Bembeyaz oda artık daha az beyazdı, Yoongi'nin getirdiği masa, koltuk her şey gitmişti.

Yatağımız aynıydı, yanındaki çekmeceler duruyordu. Tahmin ediyordum ki, bomboştu.

Buraya ilk geldiğim an gibi...

Hwang'ın amacını anlamıyordum, anlamak istediğim de söylenemezdi. Kafasından milyonlarca tilki geçiyordu. Planlarını nasıl şekillendiriyordu bilmiyordum.

Ellerimdeki ipler rahatsız ediyordu. Gözlerim odayı karış karış geziyordu, Hwang sessizliğini koruyordu.

Yatağın yanına gitti ilk, eğildi. Alttan eskiden Yoongi'nin ayaklarıma taktığı zincirleri çıkardı. "Eskileri yad etmek istersin diye düşündüm."

Zinciri yere koyup yanıma yaklaşırken hala buradan nasıl çıkarım düşüncesi beynimi işgal ediyordu. Ne garip ki, aynı düşünceler yine bir zamanlar kafamdaydı, çok eski bir ana ait değildi.

Bileklerimden tutup beni yatağa sertçe oturttu. İsyan etmenin, zorluk çıkarmanın bir anlamı var mıydı bilmiyordum.

Kafam allak bullaktı. Üstümde bir yorgunluk vardı. Konuşmak bile zor geliyordu şu an, ağzımı açacak halim yoktu.

-Sonunda etkisini gösterdi.

Hwang'ın dediği şeyi anlamadım. Etkisini gösteren şey de neydi?

Bana taktığı zincir sonrası ayağa kalktı, ellerini birbirine vurdu, bana baktığını hissediyordum ama ona bakacak durumda değildim.

Dünya dönüyordu, altımdaki zemin dans ediyor gibiydi. Parkelerin çizgileri birbirine girerken gözlerimi kısıp görüntümü netleştirmeye çalıştım ama işe yaramadı. Ellerimle yatağın üstündeki çarşafı sıktım.

Kesinlikle yerimde duracak halim bile yoktu.

-Biraz önceki vahşi Jeongguk nerede?" Çenemdeki el yüzümü yukarı döndürdü, bu hareket midemi bulandırmaktan başka bir işe yaramadı. "Canın çok mu acıyor, kıyamam."

Yutkundum, cevap veremedim. Çenemi bırakırken başım aşağıya düşmüştü, omzumdan itekledi Hwang, yatağa yatmış oldum.

Gözlerim kapanmaya çok yakındı, duyduğum metalik seslerle kaşlarım çatılsa da bir şey yapamadım. Hwang, beni sırtüstü pozisyona getirirken kolumda hissettiğim soğukluk ile gözlerimi ona çevirdim. Kolumu çekmeye çalıştım, başaramadım. Bezin soğukluğu tüm vücuduma işkence ediyor gibiydi.

Birkaç saniyenin ardından koluma bir iğne girdi. Omzumun biraz altından sıkıca tutuyordu, iğnenin hareket etmemesi için uğraştığı belliydi. Düzgünce yerleşimini yaptıktan sonra uç tarafına serum taktı.

Normal bir hastaya takılan serumdan tek farkı, içindeki sıvının gözle görülür bir şekilde farklı olmasıydı.

Omzumdan bastırmaya devam ederken, belindeki kelepçelerden birini serum taktığı bileğime taktı, diğerini de yatağın hemen altındaki demire. Bileğimdeki ipleri çözdü, şu an sağ kolum özgürdü.

Serbest olan elimle sol koluma uzanmaya çalıştım. Ama baş ağrım gitgide artıyordu, felçli gibiydim. Hwang hareketlerimi gördükçe keyifleniyordu. Yüzü yüzüme yaklaştı, gözlerim kapanmaya çok yakınken konuştu.

-Çok eğleneceğiz seninle.

...

2 gün sonra

Min Yoongi, çılgına dönmüş gibi etrafa saldırıyordu. Tüm kamera kayıtlarını inceliyor, her yeri arıyor, aynı zamanda adamlarına emir yağdırıyordu.

Altı gün geçmişti.

Altı günün ardından Jeongguk'a dair ne bir iz ne de bir ipucu bulabilmişti. Yoongi'nin kalbinin ilk defa bu kadar acıdığına şahit oluyordu Taehyung.

Onu böyle ilk kez görüyordu. Arkadaşının hali korkutucu derecede anormaldi.

İyi değildi, sürekli kızıyordu etrafa ama dün gece kendi odasında hıçkırıklarını duymuştu. Taehyung'a sarılarak ağlamıştı, bir kez daha kaybetmek istemediğini söylemişti.

Dün gece en zorlu geceydi. Hwang, onlara bir video atmıştı ve Yoongi o videodan beridir daha beterdi. "O şeyin ne yaptığını iyi biliyorum." demişti, Taehyung'a. "Kafayı yediriyor, delirtiyor insanı. Jeongguk dayanamaz, hayır, hayır buna dayanamaz Tae."

Taehyung'un bedeni arkadaşına bunu yaşatan Hwang'ı öldürme isteğiyle dolmuştu o an. Aşkın ne demek olduğunu biliyor muydu emin değildi, Yoongi'nin bu hali onu perişan ediyordu.

Aşktan nefret etti o an, böyle illet bir duygunun bir insana neler yaşattığını altı gündür görüyordu.

İçindeki duyguyu yok etmek istedi, kendisinin de bu duruma düşmesi çok kötü olurdu.

Ama malesef, o illet duygu, onun ruhuna çoktan yerleşmişti. Ve bayağı bir süre orada yaşamını sürdürecekti.

-Gelebilir miyim?

Uzun bir zamandır Jimin'i görememişti. Şimdi onun da bitkin halini gördüğünde Hwang'a olan siniri daha da artmıştı. "Gel tabi Jimin."

Jimin yavaşça odaya girdi, Taehyung'un gözlerindeki yorgunluğa şahit olduğunda içine bir hüzün yerleşti. Kendisinin de durumu pek iyi değildi, altı gün içerisinde sayısızca sinir krizi geçirmiş, ağlamalarını bastırmak için her defasında kendine zarar vermişti. "İyi misin?"

-Sen nasılsın?" Taehyung'un sorusuna 'iyiyim' anlamında başını salladı Jimin. "Olmaya çalışıyorum."

Taehyung'un karşısındaki koltuğa oturdu, gözleri kavruk tenli gencin üzerindeydi. Bir şey demek istiyor da diyemiyor gibi bir hali vardı, Taehyung bunu fark etmişti.

-Bir şey mi diyecektin?" Sarışın çocuk gözlerini kırpıştırdı. Ağzını araladı, nefesini seslice verirken hiç durmadan ayağa kalkıp kavruk tenlinin önüne geldi. Ellerini omuzlarına koydu. "Ben çok düşündüm."

Taehyung duyduğu sözlerden sonra daha da dikkat kesildi. Merak ediyordu, ne yapacağını düşünüyordu. Bir anda yaptığı bu çıkış ile elleri istemsizce sarışın çocuğun beline gitmişti.

-Beni her koşulda seversin değil mi?" Taehyung duyduklarıyla duraksarken başını sallamakla yetindi. Jimin, derin bir nefes verdi. Korkuyordu, olacaklar onu korkutuyordu.

Hızlı bir şekilde kucağına oturdu Taehyung'un. Dudakları kavruk tenlinin dudaklarıyla birleşirken, omzundaki ellerini ensesine çıkarmıştı. Dudakları ne kadar hızlıysa, ensesindeki elleri saçlarıyla oynarken bir o kadar yavaştı.

-Beni bırakma, hayır, hiçbir zaman benden vazgeçme.

Taehyung, sanki sürekli bu anı bekliyormuş gibi çocuğun belini daha sıkı kavramış, minik vücudunu masa ve kendisi arasında sıkıştırmıştı. Bu masanın üstünde kurduğu hayaller onu delirtmeye yetiyordu. Her bir zerresini keşfetmek için de deliriyordu.

Yaptıkları şeyin zamanı, yanlış bir zamanlamaydı. Ama Jimin'e göre en doğru zamandı.

Çünkü kendisi cehenneme bir adım atmıştı. Evet aşıktı, çok seviyordu. Nasıl olduğunu anlamamıştı. Kaderin bir oyunuydu belki de, bazen şans yüzüne gülerdi.

Ama yaptığı şeyin affedilir yanı olmayacaktı, ne kadar çok istese de, onu ne Jeongguk ne de Yoongi affedecekti.

Taehyung'u bulmuşken kaybetmek istemiyordu ama onu da kaybedecekti. Çünkü bir hata, bir insanı mahvediyordu.

O hata yüzünden, içeride bir adam deliriyordu. Tutsak olan arkadaşı ise, gerçek manada deliriyordu.

Merhabalarrrr....

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyleeeeee....

L'esprit de l'eslacierHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin