Merhabalar.
Öncelikle sen, bu finale kadar beni yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim, son bölümümüze hoşgeldin; umarım şu zamana kadar aldığın zevki yine alabilirsin. Son konuşmam, en sonda olacak; bir de son söz adlı bir duyurum olacak, umarım oraya kadar gidersin. İyi okumalar.
Ve bizler, en ufak sorunlarımızda bile ağlayan insanlarız.
Acının tatlı tebessümü bu olsa gerek, kim bilir, belki de böyle yaratılmışız.
Birini kaybetmeden kıymetini bilemeyiz, zorunluluktur bu, imkansızlığın acısıdır. Geri dönüş yoktur. Belki de, birçoğumuzun acısıdır. Ağlamak, geçici çözümdür; haykırmak, kalp kırmaktır. Kalp kırmak, seni kötü biri yapar; beklemediğin yerden sırtına yediğin bıçak seni güçlendirir.
Nefes almak, bir zorunluluktur. Aslında önemli olan hayatı doya doya yaşamaktır. Nefesin kesildiğinde ölürsün ama hayatın doluysa ölmek bile güzel gelir o an.
Hayatımın en hareketli aylarını yaşarken, hiç beklemediğim olaylar da başıma gelmişti aynı anda. Kalbim, hiç bilmediği duyguları tatmıştı. Alışagelmedik heyecanlar tarafından dürtülmüştüm, belki de korkunç gördüğüm şeyler, benim için gerekli olanlardı.
Mankenlik hayalim, bir hayalden çok gerçekliğe dönüşmüştü. O gün gittiğimiz tek bir yer hayatımızı değiştirmişti.
Hiç bilmediğim bir anda, kendimi Yoongi'nin kollarında bulmuştum. Jimin'e defalarca kez teşekkür ediyordum bunun için, belki o olmasaydı bambaşka yerlerde mutsuzluk yakamı bırakmayacaktı.
Kaderin de sana göre bir oyunu vardır derlerdi, inanmazdım. İnanmak lazımmış, sonradan öğrendim.
Karşımdaki binadan çıkan çocuklar, ellerindeki uçan balonlarla yanıma gelirken gözlüğümü gözüme taktım. Hepsi üstüme çullandı, kahkahalar tüm bahçeyi sarmıştı.
-Jeongguk bize kitap oku hadi hadi.'' Hep bir ağızdan söyledikleriyle beraber yandaki kitabı aldım, ilk önce elimle yerdeki küçük minderleri gösterdim. ''İlk önce oturun bakalım.''
-Bir varmış, bir yokmuş... Zamanın bile uğramadığı ıssız bir köyde bir prens yaşarmış. Bu prens, ağaçların fotoğraflarını çekmeyi çok severmiş. Yeşil rengi, onun için huzur demekmiş. İçini ferahlatan bu renge baktıkça gülümsermiş. Ağaçların renkleriyle beraber kokusuna da bayılırmış, her gün türlü türlü ağaçların yapraklarını bulur, onlara kendi evladıymış gibi bakarmış. Yine günlerden bir gün ağaçlarla ilgilenirken, hiç beklemediği bir şey olmuş. Yıllardır ıssız köye bir yolcu bile gelmez iken, o gün biri gelmiş. Atıyla beraber simsiyah kıyafetleriyle köye giriş yapan maskeli adam, prense bakmış. Prens korkmuş, ne yapacağını bilemez bir şekilde kalakalmış. O kadar şaşırmış ki elindeki fotoğraf makinesi yere düşüp paramparça olmuş.
-Sonra sonra...'' çocukların heyecanıyla sesime biraz daha heyecan kattım.
-Maskeli adam, prense 'Burası neresidir' diye sormuş. Prens 'Issız bir köydür, benim köyümdür.' Demiş. Maskeli adam 'Sen neden burada yalnızsın?' Diyince prens boynunu bükmüş, üzülmüş. Gözlerindeki yaşlar topraktaki her bir tohum için su kaynağı olmuş. 'Tüm köy halkı kaçtı buradan, ağaçlardan korktular. Gittiler.' demiş. Maskeli adam buna anlam verememiş, kim ağaçlardan korkar ki diye düşünmeye başlamış. O an anlamış ki...
-Haydi çocuklar yemek vakti!'' Yoongi'nin sesiyle çocuklar bir anda bağırmaya başlarken çok sesten dolayı kulaklarımı kapattım. Yanlış bir zamanda, çok yanlış bir yerde yarım kalmıştı hikaye. ''Sonra devam eder Jeongguk hyungunuz, siz de o sırada hikaye nasıl bitebilir diye düşünürsünüz haydi!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L'esprit de l'eslacier
FanfictionMin Yoonginin mekanında gizlice çekim yapmaya kalkışan Jeon Jungkook başına geleceklerden habersizdi. /yoonkook