-Bulmuşken kaybetmek...

92 11 26
                                    

-Jimin!

Hayatım yeniden başlamış gibiydi. Emekliyor, yürümeyi öğreniyordum. Koşmaya çalışıp düşüyordum, pes etmiyordum. Her şeyi tane tane hafızama kazıyordum. Bir anı unutmanın acısını, yüreğimde şimdi daha iyi hissediyordum.

Jimin'i hatırlamak, onla olan anılarımı kazanmak paha biçilemez bir şeydi. Kokusu dahi tanıdık değilken, hafızamın ücra köşelerinden çıkan anılar bana o kokuyu mükemmel bir şaheser yapmıştı. Sarılıyorduk, ağlıyorduk. Gülüyorduk, belki de deliriyorduk. Üzülüyorduk ama günün sonunda tekrar bir arada oluyorduk. Bir ağacın yeniden yeşil yapraklarına kavuşması gibi, ayrılacağımızı bilmeden yaşamaya devam ediyorduk.

-Hatırlıyorsun, sonunda Kook. Ne kadar endişelendiğimi bilemezsin.'' Güldüm, gülümsemem şu an birilerini mutlu ediyordu. Jimin'e tekrar sarılırken arkada gördüğüm ve hala tanımadığım yüzler beni artık o kadar da endişelendirmiyordu. Jimin sayesinde miydi yoksa hafızamın geri gelebileceği umudu muydu bilinmez, bir şeyler düzelmeye başlıyordu.

-Bu ana kadar her şeyi hatırlıyorsun değil mi?'' Başımı sallayarak onu onaylarken yüzündeki memnuniyetin belli bir süre sonra bozulduğunu anladım. Bozmadım, sormadım. ''Neler olduğunu bana anlatmalısın Jim.''

Tebessüm etti, gülmedi. Bu sahte bir gülüştü. ''Senden özür dilemem gerekiyor ama nasıl yapacağımı bilmiyorum.'' Derin bir nefes aldı, korktum. Bu korku çok tanıdık geldi ilk başta, anlamadım. ''Beni her şeyime rağmen affedersin değil mi?''

-Hah!'' Jim'in arasındaki Taehyung'un sesiyle ona döndüm. Sinirliydi, Yoongi ona bakmıyordu ama arkasını dönmüştü. Neler olduğunu bilmiyordum, bilmek istiyor muydum ondan da emin değildim. Bir şeyleri bilmeye ihtiyacım var gibi gözüküyordu, bunu kimden duyarsam daha kötü olurdu bilmiyordum.

-Seni her zaman affederim.'' Jimin dediğimle şok geçirirken Yoongi hızlı hareketlerle mekandan çıkmıştı, Taehyung ise biraz daha gerilemiş, az önce tabutuna yaslandığım arabanın üstüne oturmuştu. ''Sen benim en yakın arkadaşımsın, dostumsun Jim. Ailemdensin. Senin yaptığın bir şey bana zarar vermiş ise de bir sebebin vardır illa.'' Jimin gözlerini kaçırdı, ellerimiz birleşikti, ayrılmamaları için sımsıkı tutuyordum. Korkuyordum, bir şeylerden dolayı beni terk edecek gibiydi. Hayır, onu bulmuşken kaybetmek istemiyordum. Tek hatırladığım o iken, yabancılarla kalmak ne kadar mantıklıydı?

-Aslında... Ben senin için bir yabancı olmalıyım artık.'' Yutkundu. ''Yaptıklarım, yapacaklarım sende hiç güzel şeyler hissettirmeyecek. Hiçbir zaman beni affetmeyeceksin Kook. Daha ben kendimi affedemiyorum ki?'' Gözleri dolmuştu, bu sefer ben yutkundum. ''Bu hayatın macerası, büyüsüne o kadar kapıldım ki; paradan daha değerli şeyler olduğunu unuttum. Bir hiç uğruna değil elbet ama ufacık bir şey için hayatımızı tamamen değiştirdim. Başlarda bu iyiydi, iyi ki yapmışım diyordum ama şu geldiğimiz noktada ben o kadar da masum değilim.'' Bir elini elimden çekti, gözlerindeki yaşları silerken titriyordum.

İnsan hissederdi, en yakın arkadaşının hislerini, duygularını, yapacaklarını. Ona karşı kırılmak istemezdi, inkar ederdi. Belki de kendinde suç bulurdu. Nefesi kesilirdi, konuşmak zorlaşırdı, güçlü duramazdı. Bence kimse güçlü olamazdı bu an.

Ben durdum, durmaya çalıştım. Ağlamamak istedim, gözlerimdeki yaşlar teker teker akarken yüzümdeki ifadesizliği korudum. Dediklerinin bende bırakacağı hasarı tespit etmek istedim, bekledim.

-Ben gitmek zorundayım.'' Dedi.

Üç kelime, belki de bir ayrılığın dönüm noktasıydı.

-Eğer geldiğim zaman, hafızan yerine geldiğinde beni affedersen, işte o zaman bambaşka bir hayatımız olacak eminim.

L'esprit de l'eslacierHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin