-Ne zordur; unutulanı hatırlamak, hatırladığını unutmak!

102 13 19
                                    

İyi okumalarrrr...

Not: Yazdığım ilk sahneyi birkaç bölüm önce spoiler niyetiyle vermiştim size hatırlayan çıkar :)

-Dur!

Hızla koşmaya devam ettim, hareket edecek mecalim yoktu ama zorundaydım. Nefes almak kaburgalarımı dahi acıtırken ayaklarım kendiliğinden hareket ediyor gibiydi; bir yere takıldığımda düşmem an meselesiydi.

Ağaçların arasına girdim. Çalılıklar ve kaygan toprak hızımı azaltsa da devam ettim. Gömleğim, pantolonum kısacası her yerim ıslaktı; üşüyordum, delicesine. Aldırış etmemeye çalıştım.

Gök gürledi, yağmur şiddetlenmeye başladı.

Gözlerim etrafı taramaya devam ederken köpek sesleriyle daha da hızlı olmam gerektiğini anladım.

Beni bulacaklardı. Bulmamalıydılar.

Ağaçlarla dolu yerde koşmaya devam ederken arkamdaki adamın sesi uzaklaşmıştı. İzimi kaybetmiş olabilirdi. Bu iyiydi elbet ama daha da kötü bir felaket beni bekliyordu.

İlerlemeye devam ederken motor sesiyle önüme döndüm, motor etrafımda tam bir tur attı, bu kadar ağaçların olduğu yerde bunu yapması neredeyse imkansızdı. Etraf toz içinde kalırken öksürmeye başladım, motorun üstündeki kişi kaskını çıkardı. Bana bakarken gülümsedi. Gülümsemesi en korkunç şeydi. Hafif hafif geri gitmeye çalışırken motorundan indi, bana yaklaşmaya başladı.

-Benden mi kaçacaktın?

-Ya-yaklaşma bana!'' Diye bağırdım, o sırada yere düşmüş, yağmur dolayısıyla çamurlaşan toprak üstüme bulaşmıştı. Bay Min yanıma doğru gelirken geri geri gidiyordum, bana yaklaşmasını istemiyordum. ''Jeongguk, sakin ol.'' Elini uzattı, dokunmadı. Gülümsüyordu hala, yağmur görme alanımı bulanıklaştırıyordu. ''Tut elimi, gidelim.''

-Hayır!'' Elini bir çırpıda geri ittim, hızla ayağa kalkıp arkama doğru koşmaya başlamıştım ki belimdeki eller buna engel oldu. ''Seni bir daha kaybedemem. Nolur yapma!''

-Hayır!''Belimdeki ellerini ben çırpındıkça sıkılaştırdı, bir ara ayaklarım yerden kesildi. Beni omzuna atmıştı, baş aşağı bir şekilde etrafa bakarken hareket etti. ''Tae, motorumu al.'' Elleri bacaklarımı sıkıcı tutuyordu, düşmemi istemiyor gibiydi. Ben ise hala çırpınmaya devam ettim, sırtına defalarca vurdum. Olmadı, en sonunda yorgunluktan ellerimi de serbest bırakırken son hatırladığım şey bir arabaya yerleştirildiğimdi.

...

Hayat, daha ne kadar acımasız olabilirdi ki?

Gözlerim son on dakikadır bulunduğum odada dolanıyordu. Evet, uyanmıştım ve hareket etmeden önce odayı taramam gerektiğine karar vermiştim. Herhangi şüpheli bir şey yok gibiydi, en önemlisi penceresi vardı. Dışarıdaki yağmur sesi, yerini toprak kokusuna bırakmıştı. Pencere hafif açıktı, toprak kokusu burnuma buram buram gelirken yataktan kalktım.

Şaşırılacak şey, üstüm değişmişti. Kim yapmıştı bunu emin değildim ama hiçbir zaman Hwang böyle bir şey yapmamıştı, ne kadar kötü durumda olursam olayım yapmamıştı. Beni buz gibi bir suyla cezalandırdıktan sonra bile yapmamıştı.

Kafamdaki düşünceleri bir kenara attım, Hwang beni bırakıp gitmişti. Yeni oyun arkadaşım diyerek beni Bay Min'e vermişti. Burası tehlikeliydi, burası güvenli değildi.

Üstümü düzelttim, saçlarım hafif nemliydi. Kapıyı ses çıkarmadan hafifçe açtım. Üst kattaydım, merdivenleri görebiliyordum. Altta televizyon açıktı, kaşlarımı çattım. Yeni sürgün yerim burası mı olacaktı?

L'esprit de l'eslacierHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin